Alt yazı çevirmenleri lütfen okuyun. Değerli okutman Ekrem Uzbay’ın sayfasından alıntıdır.

ÇEVİRİ HATALARI
Yabancı dizi ve filmlerin çevirilerinde birçok hata yapılıyor. İşin daha da vahim bir yanı var. Türk dizi ve filmlerinde de bu yanlış çeviriler sanki doğru Türkçeymiş gibi kullanılıyor. Bunlardan bazılarından burada söz etmek istiyorum:

√ Bir filmde iki çocuk kavga ediyor. Birisi diğerinin boynundan tutup yere yatırmış ve say uncle diyor. Altyazıda “amca de” diyordu. Halbuki ‘pes de’ diye çevrilmeliydi.

√ Tom Cruse’un başrolünü oynadığı Topgun filminde, başroldeki kadın oyuncu Tom Cruse’a bir not uzatıyor. Notta evinin adresi ve 7:30 sharp! yazıyor. ‘7:30’da Sharp Lokantası’nda’ diye çevrilmişti. Halbuki ‘tam 7:30’da’ diye çevrilmeliydi.

√ I’m sorry ifadesi her nedense oldukça zorlama bir biçimde “üzgünüm” diye çevriliyor. Hiç değilse “üzgünüm” demek yerine “çok üzüldüm” denmeli. Halbuki I’m sorry duruma göre “özür dilerim, kusura bakma, pardon” olarak çevrilmelidir. Hatta duruma göre “başın sağolsun” olarak bile çevrilir:

I’m sorry, I didn’t mean to step on your foot.
Özür dilerim, istemeden ayağınıza bastım.

I’m sorry, I don’t agree.
Kusura bakma, seninle aynı fikirde değilim.

I’m sorry, what was your name again?
Pardon, adınız neydi?

I’m sorry that your husband lost his job.
Eşinin işini kaybetmesine çok üzüldüm.

√ I’m afraid ifadesi çok yanlış biçimde “korkarım” diye çevriliyor. Halbuki “maalesef, ne yazık ki” olarak çevrilmelidir:

I’m afraid that I can’t accept this present.
Maalesef bu hediyeyi kabul edemem.

I’m afraid to say I found the book very dull.
Üzülerek söylemeliyim ki kitabı çok yavan buldum.

√ I hope ifadesi oldukça yapay biçimde “umarım” diye çevriliyor ve Türkçe cümlenin başında, aynen İngilizcede olduğu gibi söyleniyor. Halbuki “inşallah” demek daha doğru:

I hope you are not going to use all the milk.
İnşallah sütün hepsini kullanmazsın.

Do you think Turkey will win the match? ~ I hope so.
Sence maçı Türkiye mi kazanır? ~ İnşallah.

√ I think ifadesi “sanırım” diye çevriliyor ve bence kulak tırmalıyor. “Galiba” demek daha doğal:

I think he is arriving tomorrow.
Galiba yarın geliyor.

I don’t think there is a bank in the village.
Galiba/Bence köyde banka yok.

√ Bilindiği gibi must kelimesinin ilk akla gelen kullanımı zorunluluktur ve Türkçeye “-meli, -malı, gerekir, zorunda, lazım” olarak çevrilir:

You must stop at the red light.
Kırmızı ışıkta durmalısın/durman gerekir/durmak zorundasın/durman lazım.

Ancak must’ın tek kullanımı bu değildir. “Tahmin” kullanımı vardır ve hep yanlış çevrilen de bu kullanımıdır:

You must be tired/hungry.
Sen yorgunsundur/açsındır. (Sen yorgun olmalısın/aç olmalısın diye çevirmek kulağı çok tırmalıyor)

They must have got lost.
Kaybolmuşlardır. (Kaybolmuş olmalılar kötü çeviridir)

Şu iki cümleyi karşılaştıralım:

There is some milk in the fridge.
Dolapta süt var. (Var olduğunu biliyorum anlamında)

There must be some milk in the fridge.
Dolapta süt vardır. (Var mı yok mu bilmiyorum; tahminimce vardır; olması lazım anlamında)

√ Hey man ifadesi filmlerde sık sık gördüğüm çeviri hatalarından biri. Man kelimesi “adam” anlamına geldiği için “Hey adamım” olarak çevriliyor. Halbuki Hey man ifadesi Türkçedeki “(u)lan” ifadesine eşit:

Hey man, how are you doing?
Ne iş lan?

√ You know ifadesi “bilirsin” olarak çok komik biçimde çevriliyor. Halbuki cümleye göre çok farklı anlamlara sahiptir:

Have you seen that bowl, you know, the red one?
Şu kâseyi gördün mü, hani kırmızı olan?

Well, you know, it’s difficult to explain.
Şey, yani, açıklaması zor.

Guess who I’ve just seen? Maggie! You know-Jim’s wife.
Bil bakalım demin kimi gördüm? Maggie’yi! Hani Jim’in eşi.

I’m not stupid, you know.
Ben aptal değilim, anladın mı?

√ Bir filmde şöyle bir sahne vardı. Zenci delikanlı sevdiği beyaz kadını annesiyle tanıştırıyor ama annesi beyaz diye kızı beğenmiyor. Oğluna kızı bırakmasını söylüyor ama çocuk bırakmayı düşünmüyor. Bunun üzerine anne sinirleniyor ve you have made your bed and now you must lie in it diyor. Altyazıda bu söz kelime kelime çevrilmiş: “Yatağını sen yaptın ve şimdi içinde yatmalısın!” Halbuki bu söz “Kendi düşen ağlamaz” anlamına geliyor.

√ Bir başka filmde iki adam konuşuyor. Biri diğerine Blood is thicker than water diyor. Çevirisi yine kelime kelime yapılmış: “Kan, sudan daha kalındır”. Halbuki “Et tırnaktan ayrılmaz” anlamına gelir.

√ Bir babaanne torununa bir şey anlatıyor. Konuşmanın bir yerinde kaba bir şey söylemek zorunda kalıyor ve Excuse my French diyor. Çevirisi yine aynen yapılmış: Fransızcamın kusuruna bakma! Bu çeviri Türkçede size ne ifade etti? Doğrusu “Tabirimi mazur gör” olmalıydı.

İngilizcedeki bazı kelimeler her nedense hep yanlış çevriliyor. Söz konusu kelimenin en çok bilinen bir anlamını Türkçeleştiriliyor ve sanki o kelimenin bütün anlamları aynıymış muamelesi yapılıyor. Bazı örneklere bakalım:

√ Initiative = Hep “inisiyatif” diye çevriliyor. Halbuki birçok yerde “açılım” anlamına gelir.

√ Apply = Anlamlarından biri “uygulamak” olduğu için Apply the cream to your face and neck cümlesi “Kremi yüzünüze ve ensenize uygulayın” diye çevriliyor. Halbuki apply kelimesinin buradaki anlamı “sürmek”tir.

√ Consume = Anlamlarından biri “tüketmek” olduğu için bugün televizyonlarda konuşan, özellikle diyetisyenler “günde bir elma tüketin” ya da “günde 2 litre su tüketin” gibi çeviri Türkçesi kullanıyorlar. Halbuki consume an apple “elma yiyin”; consume 2 litres of water “2 litre su için” demektir.

√ Sympathy = Sadece “sempati” anlamına gelmez. “Bir kişinin acısını paylaşma, duygudaşlık; başsağlığı” anlamına da gelir.

√ Sympathetic = “Sempatik” anlamına gelmeyip daha çok “başkasının duygularını paylaşan, duygudaş” anlamına gelir.

√ Discipline = sadece “disiplin” anlamına gelmeyip eğitimde “bilim dalı” anlamına gelir. Ancak televizyonlarda bazı üniversite hocalarının çıkıp bu kelimeyi “disiplin” diye söylemesi yanlıştır. Örneğin interdisciplinary kelimesine “disiplinler arası” demek son derece yanlıştır. Doğrusu “bilimdalları arası” olmalıdır.

√ … of all time = “tüm zamanların” diye oldukça çeviri kokan biçimde söyleniyor. Halbuki doğrusu “gelmiş geçmiş” olmalıdır:

He is the greatest boxer of all time.
Gelmiş geçmiş en büyük boksör.

√ Manage kelimesinin ilk akla gelen anlamı yönetmektir. Ancak içinde her manage geçen ifadeyi yönetmek olarak söylemek çok komik oluyor ve çeviri kokuyor:

manage stress = “stresi yönetmek” demek çok zorlama bir ifade; “stresi kontrol altına almak, stresin üstesinden gelmek” demek daha doğal.

manage time effectively = “zamanı iyi yönetmek” demek yerine “zamanı iyi kullanmak” demek daha doğal.

√ Focus kelimesini olur olmadık her yerde “odaklanmak” diye söylemek oldukça zorlama:

We will focus upon three main topics.
Üç ana konuya odaklanacağız demek yerine Üç ana konuya değineceğiz demek daha doğal.

√ Dramatic = Tek anlamı “dramatik” değildir. Halbuki birçok yerde hep “dramatik” diye çevrildiğini görüyorum. Örneğin, dramatic change ifadesi “dramatik değişiklik” diye değil, “köklü değişiklik” diye çevrilmelidir.

√ Destination = Türkçede “gidilecek yer, varış noktası, hedef” gibi anlamları varken, bu kelimenin karşılığı olarak “destinasyon” demeye ne gerek var?

√ Population = Türkçede “nüfus” demek varken, bu kelimenin karşılığı olarak “populasyon” demeye ne gerek var?

√ Location = Türkçede “yer, mekan, konum, mevki” gibi anlamları varken, bu kelimenin karşılığı olarak “lokasyon” demeye ne gerek var?

√ Innovation = Türkçede “yenileşim” demek varken, bu kelimenin karşılığı olarak “inovasyon” demeye ne gerek var?

√ Recession = Türkçede “durgunluk” demek varken, bu kelimenin karşılığı olarak “resesyon” demeye ne gerek var?

√ Trend = Türkçede “moda, akım” gibi anlamları varken, bu kelimenin karşılığı olarak “trend” demeye ne gerek var?

√ Tendency = Türkçede “eğilim” demek varken, bu kelimenin karşılığı olarak “tandans” demeye ne gerek var?

Tags:

2 Comments

  1. Güzel bir çalışma olmuş, hocam. Yalnız dilin de canlı bir varlık olduğunu unutmayın. Onun da her canlı varlık gibi evrim geçirdiği gerçeğini göz ardı edemeyiz. Dil daha basite doğru evrimleşir. Böylece daha güzel ve kullanışlı bir hal alır. Eski İngilizce’ye bakarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.

    Şimdi, çeviri yaparken bu evrimsel eğilimleri göz ardı edemeyiz. Çevirisi yapılacak dilde böyle bir eğilim varsa, doğru olan bunu olduğu gibi çevirip yeni trendi hissettirmek olmalıdır.

    Yukarıdan bir bölüm alalım.

    Consume = Anlamlarından biri “tüketmek” olduğu için bugün televizyonlarda konuşan, özellikle diyetisyenler “günde bir elma tüketin” ya da “günde 2 litre su tüketin” gibi çeviri Türkçesi kullanıyorlar. Halbuki consume an apple “elma yiyin”; consume 2 litres of water “2 litre su için” demektir.

    Eğer İngilizce aslında “İki litre su için” denmek isteseydi. Sanırım ‘consume’ yerine ‘drink’ fiili tercih edilirdi. Yada ‘yemek’ için ‘eat’ fiili… ‘Consume’ tercih edildiğine göre doğru çeviri ‘tüketmek’ olmalıdır? Bunda yanlış bir şey görmüyorum.

    Saygılar.

  2. Bu çok güzel bir derleme ve değerlendirme. Örnekler çoğaltılabilir. Hatta benim de ekleyebileceğim şeyler var. Ancak tarih 2013 çok eski. Hala işlevsel mi bilmek istiyorum. Hatta belki bu arada başka bir yerde bu bilgilerin daha da arttırılmışı bile olabilir diye düşünüyorum. Yanıt bekliyorum :)

Comments are closed.