Bugün, hemen hemen tüm çevirmenler “bilgisayar destekli çeviri programlarını” kullanmaya ve öğrenmeye başladı. Bu süreç, çevirmenin karşısına daha önceden çevirdiği metinlere benzer bir metin gelmesiyle bir tür eşleşmenin gerçekleşmesi ve programın çevirinin belli bir yüzdesini, çevirmenin önceki çalışmalarından hareketle düzenlemesiyle gerçekleşiyor. Bu noktada çevirmen, bir post-editöre dönüşüyor ve çeviri sürecinde büyük hız ve kolaylık elde etmiş oluyor.

Çevirmene yardımcı bu tip programların haricinde, Microsoft Translator gibi donanımlı çeviri programlarının gelişmesi de hız kazandı. Simultane telekonferans gibi sözlü çevirmenlerin telefon veya bilgisayar bağlantısıyla çalışmasını sağlayan yenilikler haricinde, insan sesini algılayıp otomatik çeviri yapan programların gelişmesi de söz konusu.

Bu noktada hiçbir makinenin insanın yerini alamayacağını düşünebiliriz. Kâtiplerin yerini dizgi operatörlerinin aldığından veya internet gazeteciliğinin gazete kültürünü bitirmediğinden de söz edebiliriz. Ancak bu, içinde yaşadığımız ekonomik sistemin her zaman iş maliyetini azaltıp asgari işçi sayısı için gayret edeceği gerçeğini değiştirmez. Bu bağlamda işveren, her zaman ara elemanları elimine etmeye çabalamaktan vazgeçmeyecektir. Ayrıca teknolojiye yenilmeyen meslekler kadar gişe memurluğu gibi gelişen teknoloji karşısında önemini yitiren meslek grupları da azımsanamayacak kadar çok.

Çevirmenliğin gişe memurluğuna göre daha komplike bir birikim gerektirdiğini düşündüğümüzde ise önemini yitirmesi için daha fazla zamanın gerektiği aşikar. Öte yandan, dünyadaki gelişen teknolojinin Türkiye’ye gelişinin de bir nebze daha yavaş olduğunu düşündüğümüzde yine Türkiye’deki çeviri sektörünün ömrünü biraz daha uzatabiliriz. Bu süre zarfında ise çevirmenlik mesleğinin makine çevirilerini düzelterek çalışan editörlüğe, çeviri programı geliştiriciliğine veya programcılıkla paralel ilerleyen dil mühendisliğine evrileceğine dair görüşler var. Dolayısıyla eskiden çevirmenlerin, aynı zamanda yazarlık da yaptığını ve çoğu zaman çeviri sürecinde aktif rol oynadığını düşündüğümüzde, çevirmenin giderek ara eleman haline geldiği açıktır ve ileride teknolojiyle mesleğini bölüşeceği ve nihayetinde varlığını tamamen yitireceği, dikkate alınması gereken bir olası süreçtir.

Aslında teknolojiyle teşrik-i mesai yapan ve teknoloji nedeniyle gelecek kaygısı taşıyan tek sektör çeviri sektörü değil. Geçenlerde psikoloji öğrencisi bir arkadaşımla sohbet ederken arkadaşım, öğretmenlerinin genel kanının aksine psikolojiyi geleceğin mesleği olarak görmediklerinden bahsetti. “Her şey beyinde bitiyor. Psikolojinin tedavideki katkısı, tıp ve psikiyatriye göre çok az. İleride de ilaçlar ve kimyasallarla beyine doğrudan müdahale ederek her şey çözüme kavuşturulabileceğinden, psikolojiye uzak gelecekte ihtiyaç kalmayabilir.

Bu bağlamda teknolojinin mücadele içinde olduğu alanın genel olarak toplum ve insan olaylarını inceleyen sosyal bilimler olduğu düşünülebilir. İleri gelecekle ilgili kurguların da genelde hep sanatın yıpranmış olduğu ve sosyal bilimlerin kaderini pozitif bilimlere bıraktığı kurgular olduğunu düşünürsek tüm bu varsayımlar, salt pratikleşmeye, hıza ve kolaylığa adanmış bir dünya görüşü karşısında anlamsız görünmüyor.

Sonuç olarak bence yeni çevirmen adaylarının ve çeviri öğrencilerinin endişeleri boşa değil. Her ne kadar bu alandaki para hacmi giderek büyüyor da olsa, en azından yakın gelecekte çevirmen kimliğinin çok daha farklı bir çağrışım yaratacağı su götürmez bir gerçek. Öyleyse çevirmenin bugüne kadar hep hayatını kolaylaştıran teknoloji, yarın çevirmeni sırtından vurur mu? Yeni çevirmen kim olacak? Adım adım silikleşen bir ara eleman mı, yoksa daha da önemli hale gelen bir kişi mi? Yoksa çevirmen, gelecekte isim ve konum değiştirerek farklı alternatiflere mi yönelecek?

Tüm bunların söz konusu olması halinde, sizin çantanızda saklı tuttuğunuz bir alternatif çözüm var mı?

Tags: