İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Mütercim Tercümanlık bölümü yarı zamanlı öğretim üyesi Başak Ergil ile akademisyen olmak isteyen çeviri öğrencilerine yol gösterecek bir söyleşi yaptık.

Akademik kariyer yapmak isteyen çeviri öğrencilerini neler bekliyor?
“Akademik kariyer yapmak isteyen çeviri öğrencilerimizin her şeyden önce kendilerini akademik olarak hazır hissetmeleri ve hazırlamaları gerekiyor. Bunun birkaç kolu var, bunlardan bir tanesi akademik becerilerin ve akademik düşünce biçimlerinin gelişmesi, ikincisi de bütün bunları ortaya koyabilecekleri dil becerilerinin gelişmesi. Normalde biz diyoruz ki çeviri bir dilden başka bir dile basit bir aktarım değildir, bu alanda yani bu dilsel aktarımın ötesinde ne olduğu ile ilgili öğrencilerimizin birtakım fikirler oluşturmaları, araştırmalar yapmaları ve çeviriye daha derin bakabilmeleri gerekiyor. Dolayısıyla daha derin, daha eleştirel, daha düşünsel bir yaklaşım geliştirmeleri gerekiyor. Zaten ders programlarında araştırma teknikleri gibi dersler de var, bu dersler aracılığıyla da bunu yapabilirler, diğer çeviri dersleri aracılığıyla da bunu yapabilirler ve bunu ortaya koyacakları dilsel becerileri yani araştırma ve düşünme becerilerinin yanısıra dilsel becerilerinin de olması gerekiyor aksi takdirde bunu yapsalar bile ortaya koyma konusunda bir zaafları olabilir.”

Çeviribilimin ülkemizdeki yeri hakkında ne düşünüyorsunuz? Geliştirilmesi adına neler yapılmalı?
“Bir kere çeviribilim ile mütercim tercümanlık arasında bir fark var. Ben bu soruyu her ikisi için cevaplayayım. Bir kere çeviribilim ve mütercim tercümanlık ayrımı sağlıklı bir şekilde yapılmış durumda mı yani bilimsel yönle uygulama yönü ya da hem uygulamayı hem teoriyi bir araya getiren yön vurgusu açısından bir ayrıma gidilmiş mi onu düşünmemiz lazım. Önce bu ayrıma dikkat çekmek istiyorum. Bu ayrım çok sağlıklı değil gibi görünüyor bana, son yaptığım araştırmalarda da bunu gördüm yani çeviribilim ve mütercim tercümanlık farkının programlara çok fazla yansıdığını düşünmüyorum birincisi bu ama ikisi için toptan cevap vermemiz gerekirse ben durumu biraz riskli görüyorum. Çünkü çok fazla çeviribilim ve mütercim tercümanlık bölümü var. Lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde gitgide artan birtakım programlar var hatta ön lisanslar, 2 yıllık meslek okullarında da birtakım programlar var. Bütün bu programlardaki akademik çeviri eğitimi ne kadar sağlıklı, müfredatlar ne kadar sağlıklı, akademik eğitmen kadroları ne kadar çeviribilimin özünü ve çevirinin gerçeklerini kavramış durumda, bunları tartışmamız gerektiğine inanıyorum bunun için de biraz şu anda altyapısal olarak yetersiz olduğu düşüncesindeyim.”

Çeviri alanında doktora tezi yazma sürecinizi artıları ve eksileri ile anlatır mısınız?
“Dün Facebook’ta bir şey paylaştım, 91 yaşında bitirmiş, toplam 30 yıl sürmüş, aralar verdiğim oldu diyor. Doktora tezi yazmak aslında çok güzel bir süreç, çok ilginç bir süreç. Çeviribilim alanında doktora tezi yazmanın ayrı bir yeri var. Birincisi bizim alanımız görece olarak diğer alanlara göre daha bakir bir alan yani elimizi neye atsak ilginç bir konu çıkabiliyor dolayısıyla bu ilginç konuları yakalamak çok heyecan verici. Biz çok özel bir alanda çalışıyoruz hakikaten, bunun kıymetini bilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Doktora tezinin bir özelliği tabi alanda yeni bir şey söylemek  ya da söylenmiş bir şeye yeni bir biçimde, yeni bir gözle bakabilmek dolayısıyla bunu yakalamak aslında doktora tezinin zor ve eğlenceli olan kısmı yani çeviribilim alanında doktora çalışması yapacak arkadaşlar ilginç konular bulacaklar, konu bulma sıkıntısı çekmeyecekler. Birde ayrıca Türkçe üzerinden yapacaklarsa eğer yani Türkiye kültür ve yazım dizgeleri ile ilgili olarak yapacaklarsa zaten çok daha ilginç bir süreç bekliyor onları çünkü biz coğrafi olarakta çok işlek bir yerdeyiz, bizim bulunduğumuz yer kültürlerin mozaiğinden oluşan bir geçiş noktası dolayısıyla çevirinin her alanında bizim araştırabilecek şeylerimiz var. Türkiye odaklı çalışmayacak ya da Türkçe üzerinden çalışmayacak  arkadaşlar içinde çeviribilim kendisi zaten ilginç bir alan, ister istemez disiplenlerarası oluyor, başka bir disipline bir şekilde dokunuyor. İşte siyaset bilimi ile sosyoloji ile benim yaptığım tez mesela sahne sanatları performans gelenekleri ile ilgili dolayısıyla farklı disiplinlere de dokunmak gerekiyor bu da doktora düzeyinde onlara da bir üst bakışla bakabilmeyi gerektiriyor yani sadece yüzeysel bir bilgi değilde bir üst bakışla bakabilmeniz gerekiyor. Bütün bunlar sanki eksiymiş gibi gözükmekle birlikte aslında her biri kendi içinde bir serüven olduğu için olumlu ve güzel anılar olarakta kalabiliyor ama insan yaparken tabiki birtakım arayışlar, blokajlar yaşayabiliyor. Özet olarak eksisi diyebileceğim her şey, bütün zorluklar aslında aşıldıktan sonra çok eğlenceli bir serüven ve artıya dönüşmüş oluyor.”

Akademisyenliği seçmek isteyen genç çevirmenlere önerileriniz nelerdir?
“Bir kere çok okumaları, çok düşünmeleri gerekiyor ve farklı geleneklerin, farklı kültürlerin özelliklerine yakından, mercekle bakmaları gerekiyor. Baktıkları şeyi görmeleri gerekiyor, baktıkları her şeyi bir metinmiş gibi onu kuşatan şeylerle, ayrıntılarıyla birlikte okumaları gerekiyor. Ne kadar derin bakabilirlerse hatta yeri gelince ne kadar uzaktan bakabilirlerse o kadar faydalı olacağını düşünüyorum. Sadece çeviri ile ilgili değil biraz önce dediğim gibi birçok disiplin, birçok uygulama alanı. Çevirinin dokunmadığı hiçbir alan yok dolayısıyla bizim alanımız her şeye açık, her şeye gebe, her şeyi biz kabul ediyoruz, bunun da tadını çıkararak yapmaları gerekiyor yani eğlenerek ve merak ederek bakmaları gerekiyor çünkü gerçek bir akademisyen, benim gözümde çok yönlü olabilen, birçok şeyden anlayabilen bir insandır yani tek bir alana, tek bir disiplinin içine kendini hapsetmeyen, farklı disipleri de görebilen, kavrayabilen ve ilişkilendirebilen bir insandır. Bu açıdan böyle olmalarını bir refleks haline getirmelerini öneririm.”

Çeviriblog’da Mütercim Tercümanlık öğrencileriyle yapılan ankette “Kadrolu olarak akademisyen olacağım” diyenlerin oranı %11,4. Siz bu oranı nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Öğrencilerimiz herhalde daha akademiyi hayatın pratikleri dışında görüyor olabilirler ve aldıkları eğitiminde aslında belki daha uygulamaya yönelik bir eğitim olduğunu düşünüyor olabilirler. Türkiye’de akademisyenlerin durumuyla ilgili bir şeyde olabilir bu yani maddi, manevi çok fazla getirisi olmadığını düşünmüş olabilirler ama görünen o ki bu kadar çok çeviri bölümü açıldığına göre aslında çeviri alanında iyi akademisyenlere de çok ihtiyaç var yani başka bir anket yapsak ve bu ankette de çeviri alanındaki ihtiyaçları sıralıyor olsak bence akademisyen ihtiyacı çok öncelikli ihtiyaçlardan biri. Benim çeviri alanında kadrolu akademisyenlik yapan öğrencilerim de var şu anda, az sayıda da değiller. Lisanstan, özellikle Marmara Üniversitesinde ders verdiğim dönemden birçok öğrencim çeviri alanında ders vermeye başladı yani akademiyi de birlikte geliştirmek zorundayız aslında dolayısıyla belki öğrencilerin akademik hayata bakışı değiştirmek  ya da akademi ile ilgili beğenmedikleri, tereddütte olduğu noktalar varsa onlarla birlikte, onların katılımıyla o sorunların aşılması yönünde onlara çağrıda bulunmak olabilir yapacağımız şey yani gelin beraber akademide ne eksikse onu tamamlayalım şeklinde. Biraz daha kucaklayıcı bir bakış açısı, bunda tabi danışman hocaların ve akademideki rol modellerin de büyük bir önemi olduğunu düşünüyorum yani o kişilerin de özendirici ve alanı sevdirici, akademik çalışmaları sevdirici ve akademik çalışma yapabilecekleri konusunda hem bilinç uyandırıcı hem de bir özgüven oluşturucu adımlar atması gerekiyor.”

Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
“Gelin, ne olursanız olun gelin diyoruz öğrencilerimize, hem uygulama alanına hem de akademi alanına nitelikli insanlar olarak kendilerini geliştirmiş, belirli bir niteliğe ulaşmış, meraklı, araştırmacı insanlar olarak gelsinler çünkü çok ihtiyacımız var. Alanın hem uygulamada hem de akademide ihtiyacı var, başka mesleklere kaymasınlar.”

Tags: