Amerikalı filozof Ralph Waldo Emerson “The Story of English” adlı kitabında, “İngilizce gökyüzü altındaki her coğrafyadan çıkan akarsuların döküldüğü bir denizdir,” demiş. Başka bir deyişle bu dilin ne kadar zengin olduğunu vurgulamış. İngilizce öğrenen herkeste genelde şöyle bir yaklaşım vardır: “Aslında grameri çok zor değil ama kelime dağarcığımı genişletmem gerek.” Evet doğru. Neden mi? Çünkü İngilizcede yaklaşık 470.000 kelime var da ondan!

Bir dilin zenginliğinin kelime sayısıyla ölçülemeyeceğine dair bir yazı okumuştum. Kuşkusuz doğru. Türkçede bir sözcük pek çok farklı anlam taşıyabiliyor, yapım ekleri sayesinde tek bir kökten birçok sözcük türeyebiliyor. Fakat İngilizceden Türkçeye çeviri yapanlar için şöyle bir tuzak var: 470.000 kelimelik bir dili, elimizdeki 100.000 ile baştan yazmaya çalışıyoruz!

Bazen “Çevirmenlik yapıyorum,” deyince, “Aaa ben de lisede falanca hocam için bir paragraf çevirmiştim, çok beğenmişti…” gibi yorumlarla karşılaşıyorum. İnsanlar nedense çevirinin buna istekli olan ve zaman ayıran herkes tarafından yapılabileceği gibi bir yanılgı içindeler… “Aman uğraşamam çeviriyle filan, vaktim yok!” diyene bile rastladım. Bu işe baş koymayı düşünüyorsanız uyarmadı demeyin; çeviri hiç de öyle karşıdan göründüğü gibi değil. Ben İngilizceyi 12 yaşımdayken öğrenmeye başladım (Dikkat ediniz, öğrendim deniyorum) ve yıllar içinde üzerine sürekli bir şeyler ekledim. Çevirmenlik yapmaya başladığımdan beri, yeni bir sözcük ya da terim öğrenmediğim tek bir gün bile geçmedi diyebilirim. Kimse kusura bakmasın ama İngilizce her ne kadar karşıdan kolay gibi görünse de, ana dili olmayan birinin “tam” olarak öğrenebileceği bir dil değil… Kaldı ki o 470.000 sözcük yalnızca sözlüğe girenler. Bir de sözlüklerde bulunmayan argo ve günlük terimler var. Bunlar için internette özel sözlükler bile oluşturulmuş…

Diyeceğim o ki, bugünün olmazsa olmazı haline gelen İngilizce, içine daldıkça hayran olacağınız engin bir derya. Hangi okuldan mezun olursanız olun, hangi “biznıs ingiliş” terimlerini bilirseniz bilin, hangi kursun sertifikasını alırsanız alın, 470.000 kelimenin hepsini beyninize sığdırabileceğinizi sanmıyorum… Hatta ana dili İngilizce olanlar bile hepsini bilmiyor, kullanmıyor.

Ben İngilizceyi ulu bir çınar ağacına benzetiyorum. Nasıl ki bir ağacın dallarındaki yaprakları sayamıyorsanız, “Benim artık İngilizcede öğrenecek hiçbir şeyim kalmadı, hepsini biliyorum,” diyemezsiniz. Çünkü tam dile hâkim olmaya başladığınızı düşündüğünüz sırada, daha önce gözünüze çarpmayan dallar olduğunu fark edersiniz. Siz o dalları çalışırken de bahar gelir ve yeni dallar ve tomurcuklar filizlenir…

Çevirmenin öğrenme süreci hiçbir zaman bitmez. En güzeli uzmanlaşmaktır; ancak kendi alanınız içinde de farklı türler çevirmeye gayret edersiniz kendinizi geliştireceğinize inanıyorum. Mesela ben kitap çevirmeniyim. Bugüne kadar roman, çocuk kitabı, genç-yetişkinlere yönelik romanlar, kurgu-dışı kitaplar çevirdim. Birçoğu basıldı ancak yayın politikası yüzünden basılmayan çevirilerim de oldu. Yeni bir alana da adım atarak çizgi roman da çevirmeye başladım. “Ne olacak canım, zaten hepsi çizim, birkaç tane konuşma balonu var,” diye düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Çizgi romanlar ağırlıklı olarak diyaloglar üzerine kurulu ve bol miktarda argo içeriyor. Bunları Türkçeye en uygun şekilde aktarmak için çok çaba sarf etmek gerekiyor.

Hangi dil çiftleri arasında çeviri yaparsanız yapın, bu müthiş emek isteyen bir iş. Yine de çevirmen olmayı kafanıza koyduysanız, size naçizane birkaç öneride bulunmak isterim. Bu aralar o kadar çok “Yazarlığa Giden 10 Yol”, “Yazar Olmanın 10 Püf Noktası” şeklinde başlıklar görüyorum ki, benim de aklıma kitap çevirmenliğinin 10 püf noktasını sıralamak geldi.

  1. Zaman yönetimi her şeydir.

Bu teknik çeviri için de geçerli, kitap çevirisi için de. Her gün (Hafta sonları dinlenebilenleri şanslı sayıyorum) düzenli olarak o işin başına oturmazsanız metin size küser. Bazen nadiren sözlüğe bakarsınız, bazen de tek bir kelime için saatlerinizi harcarsınız. Karşınıza ne çıkacağını hiç bilemediğiniz için, her gün belli bir sayfa / karakter çevirmek en iyisidir. Çeviri yapmak son gece sabahlayarak final sınavına çalışmaya hiç benzemez, aman dikkat!

  1. Akıl akıldan üstündür.

Eminim çok iyi bir çevirmensinizdir. 50 tane kitap çevirmiş de olabilirsiniz. Ama inanın bana, sizin dahi bilmediğiniz şeyler olabilir. Özellikle de dile yeni eklenen, gençler tarafından kullanılan terimlerde çuvallama olasılığınız yüksektir. Bu yüzden sosyal medyadaki çevirmen gruplarını takip etmenizi ve üye olmanızı öneririm. Tabii doğru grubu bulana kadar epey vakit kaybedebilirsiniz. Bazı üyeler yardımlaşmak yerine çemkirmeyi tercih edebilirler. Kimseyle polemiğe girmeyin. Kendi kendinize gülümseyin, derin bir nefes alın ve o kişiyi egosuyla baş başa bırakın. Sizinle aynı frekansta olan insanlar bulduysanız, seviyeli tartışmaların tadına doyum olmaz. Bir sürü de yeni şey öğrenirsiniz. Bu arada, çevirmenin en büyük yardımcısı ve en büyük tuzağı internettir. Molayı abartmayın.

  1. Mümkün olduğunca çok çeviri kitap okuyun.

Hatta kitabın orijinalini de bulun ve o şekilde okuyun mümkünse. Bu sayede çok şey öğrenebilirsiniz. Tabii neleri yapmamanız gerektiğini de görmüş olursunuz.

  1. Çevirdiğiniz kitapları herkesin okumasını beklemeyin.

Eğer kitap çevirmeniyseniz, çeviri yapmaya başladığınızda herkes bir heves “Çıkınca mutlaka haber ver, hemen okuyayım” der. Bu genelde hep lafta kalır. Ayrıca çevirdiğiniz türler insanların ilgi alanına girmeyebilir. Üzülmeyin, kırılmayın. O kitapları mutlaka okuyan birileri var.

  1. Müzik candır. 

Ben çalışırken genelde sessizliği tercih ediyorum. Ama arada müzik eşliğinde çalışıyorum. Kendimi çoğu zaman şarkı sözlerine kaptırdığım için klasik veya sözsüz müzik dinliyorum. Sizin de mutlaka sevdiğiniz bir tür vardır.

  1. Piyasayı takip edin.

Yani çıkan kitapları, yayınevlerini, işleri takip edin. Severek okuduğunuz kitapların çevirmenlerine bir iki satır güzel bir şeyler yazıverin de, sevinsin garipler:)

  1. Karşılığını bulmak için saatlerinizi verdiğiniz terimleri mutlaka bir kenara not edin. 

Böylece bunlara tekrar rastladığınızda vakit kaybetmezsiniz. Hatta üşenmezseniz kendinize ait bir word / excel sözlüğü hazırlayın. İnanılmaz faydasını göreceksiniz.

  1. Arkadaşınız/eşiniz dostunuz çevirmen diye ona fazla yüklenmeyin. 

Acıyın ona. Kendisinin bütün işleri süreli. Bu istekler genelde vaktin kısıtlı olduğu zamanlarda gelir zaten. “Vaktim yok, çok sıkışığım” derse gönül koymayın.

  1. Dosyalarınızı sürekli yedekleyin. 

Ne olacağı hiç belli olmaz. Saçınızı başınızı yolmak istemiyorsanız, üzerinde çalıştığınız dosyayı flaş belleğe de kaydedin. Hatta kendinize mail atın!

  1. Sözleşmesiz çalışmayın. 

Söylememe gerek yok sanırım ama siz yine de tedbirli olun.

Uzun lafın kısası, kendinize, ana dilinize ve yabancı dilinize güveniyorsanız, okumayı ve araştırmayı seven dikkatli bir insansanız, çevirmen olabilirsiniz. İyi şanslar…

Yazar Hakkında

Güneş Becerik Demirel

Sekiz sene boyunca iki farklı vakıf üniversitesinin idari kadrosu bünyesinde Uluslararası İlişkiler Ofisi Uzmanı ve Kurucu Koordinatörü olarak görev almıştır. 2013 yılından beri serbest çevirmen olarak İngilizce-Türkçe ve Türkçe-İngilizce dil çiftleri arasında çeviriler, redaksiyon ve çeviri editörlüğü yapmaktadır.

Bölüm:

Çeviride Uzmanlık Alanları

Tags: