Aslında şu anda peşinde olduğum kariyerimin temeli en başında, ben on yaşındayken bir bilgisayar oyununu oynamaya İngilizcemin yetip yetmeyeceği konusunda abimle yaptığımız bir tartışmayla atıldı diyebiliriz. O tartışmadan sonra İngilizceyi iyice öğrenmek istemiştim. Yine de biraz daha ciddi bakıp da bilinçli ilk düşüncemin zamanını söylersem, ortaokula geçip de bir televizyon programını izlediğimde oluştu bence. Tesadüfen yabancı bir konuk vardı televizyonda ve programın devam etmesi için bir tercüman çağrıldı. Daha sonra o tercümanın “kadrolu” bir kimse olduğunu ve ne zaman yabancı biri gelse aynı kişinin çağrıldığını fark ettim. Gelen konuğun uyruğu önemli değildi çünkü kendisi birden fazla yabancı dil konuşabiliyordu. Farklı milletlerden iki kişi olmanın o kişi için bir anlamı olmadığını gördüm, başka dilleri konuşmak engel teşkil etmiyordu. Çok etkilenip özenmiştim, sanırım o zaman içten içe istemeye başladım.

İngilizce dersini hep sevmişimdir. Okulda gördüğümüz sayısız ders içerisinde İngilizce belki de en iyi olduğum dersti. Öğrenmekte hiçbir zaman zorluk yaşamadım, o dönemlerde sınıfımda İngilizce dersi başarılı olan bir avuç insandan biriydim. Bu gerçek izlediğim o programdaki tercümandan etkilenmemle birleşince de ciddi ciddi düşünür oldum bu mesleği. Zaten sevdiğim bir konuydu, göreceli bir şekilde iyiydim de, o zaman “Neden olmasın?” diye düşündüm. Orta sona geçtiğimiz yaz kesin karar vermiştim, dil okuyacaktım. Annem başta pek yanaşmadı, edebiyat okumamı istemiştir hep. Ne zaman dil seçeceğimden bahsetsem annem dramatik yazarlık üzerine kariyer yapmamın daha iyi olacağını söyledi. Ama vazgeçmedim.

Lise tercih dönemi geldiğinde başka bir ilçeye taşınmıştık, bütün arkadaşlarımdan kopmuştum, yani hiçbir arkadaş etkisi altında kalmadan tercih yapabilirdim. Sonra tesadüfen şimdi mezunu olduğum lisenin reklamını gördüm gazetede. Bir sene tamamen İngilizce hazırlık eğitimine ek olarak dört sene de normal Anadolu Lisesi eğitimi sunuyorlardı. Beş seneydi ama olsun, dil ağırlıklı bir liseydi sonuçta. E ben de dil seçecektim, daha ne? Benim açımdan daha fazla düşünüp araştırmaya gerek yoktu ancak ailem o dönemki sınav puanımı boşa harcadığımı düşündükleri için gönülsüzlerdi; “Tamam, yazma demiyorum ama bir alt sıraya yaz.” Hâlbuki üst sıraya yazmamı istedikleri okula rahatlıkla gireceğimi biliyordum, bir çeşit kandırma denemesiydi yani. İnat ettim, vazgeçmedim, istediğim liseyi yazdım. Tercihler teslim edilene kadar bir hafta ufak çaplı tartışmalar çıktı evde, gerginlikler yaşandı ama olsun, istediğim liseyi yazmıştım ve tercümanlık hayalim için bir başarılı adım daha atmıştım.

Zaman geçip de dokuzuncu sınıfın sonu gelip çattığında, diğer arkadaşlarımın aksine ne seçeceğim diye rehber öğretmenime danışmadım hiç. Bir sabah babamla beraber (eh, artık onlar da kabullenmişlerdi) okula gittik ve tercih kâğıdında yanında Yabancı Dil yazan kutucuğu işaretleyip imzaladım. Omuzlarımdan büyük bir yük kalkmış gibiydi, sanki artık ciddi olduğumu ve geleceğimin bu yönde olmasını istediğimi ispatlamıştım. Üç yıl boyunca bir kere bile içten bir şekilde “keşke seçmeseydim” demedim. Her bölüm gibi zorlukları oldu tabi ki, ancak ta on üç yaşımda düşünüp de bu mesleğe karar verdiğimden beri asla pişman olmadım.  Yine de itiraf etmem gereken bir şey var, o kadar hevesle bekliyordum ve istiyordum ki sanki bölümü kolayca yapabilirmişim gibi gelmişti. Fena yanılmışım.

Yanıldığım konulardan birisi de bölümün işleyişiydi. Benim hayalimde öğrenirken her alandan bol miktarda çeviri yapacağımız ve çeşitli konular/çeviriler üzerine tartışacağımız bir bölüm vardı. Ama karşılaştığım şey bu değildi. Türkiye çapındaki bütün Müt-Ter bölümlerini bu şekilde değerlendirmek yanlış olur, kendi okulumda karşılaştığım şey bu değildi desem daha doğru sanırım. Son sınıfa geçmiş bir Müt-Ter öğrencisi olarak sadece geçtiğimiz senede adam gibi çeviri yapmış olmamız ve bunların da sadece siyaset alanında olmuş olması beni gerçekten hayal kırıklığına uğrattı. Evet, mesleğimizin en bilindiği alanlar uluslararası ilişkiler ve siyaset belki de ancak, örneğin bir edebi çevirinin de eşit derecede önemli olduğunu düşünen biri olarak bu şekilde siyasi çevirinin zorlanmaması gerektiği kanısındayım.

Ben, kişisel olarak, siyasi alanda çevirmenlik için uygun, yeterli ve en önemlisi başarılı olduğumu düşünmüyorum. Alanında özgüveni olmayan tercümanın başarılı olacağını sanmıyorum. Ve bu yüzden kendime güvenim olmayan bir alanın bana severek okuduğum bölümümün müfredatıyla dayatılmasının yanlış bir şey olarak görüyorum.

Akademik eğitimdeki eksiklerden en önemlisi, bölüm derslerinin “öğrenci” denen insan faktörünün göz önünde tutulmadan hazırlanması sanırım. Tabi ki her öğrenciye kişisel program hazırlanması diye bir durum olamaz ülkemizde ve ne yazık ki okullarımızda öğrencinin okuduğu bölümle alakası olması şartıyla istediği dersi alması gibi bir durum da söz konusu değil. Ancak tercümanlık gibi birçok alanda uzmanlaşılması mümkün bir mesleğin eğitimi verilirken sadece bir alana ağırlık verilmesinin yanlış bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Çok çeşitli alanlarda uzmanlaşmayı düşünen öğrencilere sadece AB ağırlıklı çeviri eğitimi verilmesi bu öğrencilerin okulla uğraşırken istedikleri alanlara yönelme isteklerini köreltebilir. Şahsen, okulda kendime güvenmediğim ve en kaba tabirle başarısız olduğum bir dersle boğuşurken, bir yerden sonra asıl yapmak istediğim şeye ne hevesim ne de enerjim kalıyor. Bu açıdan bakıldığında şu anda okuduğum bölüm, on üç yaşında kurmaya başladığım hayallerimi pek de karşılamadı.

Ama pişman mıyım? Hayır. Bir noktadan sonra dünyada en çok severek yaptığım şey yeni bir dil öğrenmek oldu. O televizyon programını izlediğimde hissettiğim özenme duygusunu şu anda İngilizce dışında bambaşka diller öğrenerek tatmin edebiliyorum. Ve dahası bu severek ve yüksünmeyerek yaptığım şey, kariyer olarak seçtiğim yola da faydalı bir şey. Yaptığınız işi seviyorsanız, sonucu karşılığında da bir tatmin duygunuz oluşuyorsa, bence doğru yoldasınız demektir.

Bir söz duymuştum: “En sevdiğiniz ikinci şeyi işiniz ve en sevdiğiniz şeyi de hobiniz yapın.” Bu konuda biz tercümanların şanslı olduğunu düşünüyorum, en azından kendime baktığımda. Eğer hobim işim oluyorsa daha ne isteyebilirim ki?

Yazar Hakkında

Kardelen Alaçam

25 Mayıs 1993 doğumludur. Şu anda Ege Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü sonuncu sınıf öğrencisidir. Kendisini yeni diller öğrenmeye gönül vermiş, halinden çoğunlukla memnun bir tercüman olarak tanıtmaktadır.

Çeviri ve Öğrencilik

Tags: