Klavyenin üstünde ilgi bekleyen, teslim saatine çok az kaldığını hisseden ve tam o zamanlarda oyun oynamak isteyen, geceleri sizi hiç yılmadan bekleyen, çevirmenlerin en büyük can yoldaşları onlar. Kahvemden geçerim, kedimden geçmem diyen bu kadar çok çevirmen varken biz de kedili çevirmen hayatını ilk elden öğrenelim istedik.

Soruları yağdırdık değerli çevirmenlerimize. Kedilerinin en çok hangi huylarını sevdiklerini, çeviri sürecinde sıkıldıklarında neler yaptıklarını, onlara göre çevirmenlerdeki hayvan sevgisinin ileri boyutta olmasının sebeplerini sorduk. Her insan tarafından kabul gördüğü üzere her kedinin kendine has karakteri, hali tavrı olduklarını deyim yerinde ise şahsına münhasır tatlı çocuklar oldukları gerçeğini anımsatıp sizleri çevirmenler ve çocukları ile dolu yaşamlarını okumaya davet edelim.

Keyifli okumalar efendim.

Kitap Çevirmeni Aslı DAĞLI’dan

Sanırım kedilerin en çok kendilerine yetebilme hallerini seviyorum; başlarına buyruk olmalarını, boyun eğmemelerini, mülkiyet hissinden uzak olmalarını, hayata ve birlikte yaşadıkları insana eşlik edebilmelerini…

Benimkiler ben çeviri yaparken ve özellikle de o gün onlarca saati onların suratına bakmadan bilgisayar başında geçirdiysem ya klavyemle ekranın arasına yatıp orada uyuyorlar ya da koltuğumun yanında oturup arada ayağa kalkıp uzanmak suretiyle beni dürtüklüyorlar. “Aslı, lütfen biraz da bizimle ilgilenir misin!”

Evet, tanıdığım, tanıştığım kitap çevirmenlerinin çoğu hayvan delisi çünkü işimizin doğası gereğince evde yaşıyor, evde çalışıyoruz. Günlerce insan suratı görmediğimiz oluyor. Kedilerimiz (ya da köpeklerimiz) ise bize zamanın aktığını anımsatıyor, eşlik ediyor, bizimle var oluyor. En yakın arkadaşlarımıza dönüşüyorlar zamanla. Derdimizi dinliyor, kucağımızda iki mırıldanıp kötü enerjimizi alıyorlar. Mesela, “Tattoo! Bu kelime oyununu ne yapacağız, hı?” diye sormuşluğum çoktur benim çocuklardan kara olanına. Kedileri tercih etmemin nedeni de yine benzer temellere dayanıyor; sorumluluk hissini artırmıyor, kendi alanlarına düşkün oldukları için bana bağımlı olmuyorlar. Ben onlara eşlik ediyorum, onlar da bana. Kısaca aynı evi paylaşıp birlikte var oluyoruz.

Kara çocuk: Tattoo Yanındaki, sevgilisi: Parfe Arkadaki oğulları: Pera

 

Yardımcı Doçent Doktor, Çevirmen M. Zahit CAN’dan 

Kedilerin hemen hemen tüm huylarını seviyorum. Onlar da sevilmeyecek bir taraf bulamıyorum. Ancak en çok hangi tarafını seviyorsun diyecek olursanız, onların şefkat arayışları benim en çok hoşuma gidiyor. Dahası hele hele bir de anne kedi ise çocuklarına gösterdiği şefkat ve özen beni çok etkiliyor. Bu bakımdan dişi kedileri biraz daha fazla sevme konusunda öncelikli buluyorum.
Çeviri yaparken ya da çeviri konusunda bir araştırma yaparken bilgisayar başında oturuyor oluyorum. Kedilerim Özellikle bunu bir fırsat olarak görüyor Ve şımarıklığın alasını yapıyorlar. Örneğin farenin kablosuna atılıyorlar. Faremi kurtarıyorum bu sefer klavye mi musallat oluyorlar ve en sonunda masamdan aşağı indiriyorum ama kurtuluyor muyum? Hayır. Bu sefer de ayaklarımla oynuyorlar. Kurtulmak için terlik giyiyorum ve çalışma esnasında yorulunca kollarımı masadan aşağı sarkıttığım anda bir bakmışın parmaklarıma atlıyorlar. Hiç yalnız bırakmıyorlar ve ben bu durumdan hoşnutum. Ders çalışırken ya da çeviri yaparken şu ana kadar onları odamdan çıkarttığı mı hatırlamıyorum.
Bu soruya nasıl cevap vereceğimi açıkçası bilmiyorum. Çevirmenlerin gerçekten kedi dostu olup olmadığını söylemek böyle bir genelleme yapmak ne kadar doğru bilmiyorum. Ancak bir an olsun böyle bir genellemenin doğru olduğunu varsayarsak bunun sebebinin şu olabil şu olabileceğini söyleyebilirim.

Bana öyle geliyor ki kedi sevmek entelektüel bir uğraşa sahip olan her kimsenin doğal bir yapısıdır. Gerek filmlerde gerekse romanlarda gerekse kendi gözlemlerimiz de hep yazarlıkla çevirmenlik ile, bilimle uğraşanların yanı başlarında kitapların aralarında bir üst kedi patisinin varlığı görülüyor. Bu herhalde tesadüf olamaz.

Çünkü kediler insanın en güzel duygularını yine insanın içerisinden çağıran çok güzel varlıklardır. Onlar kendilerine verilen ve elde ettikleri sevgiden ziyade yaşattıkları en Ali insani duyguların müsebbibi diller. Bu bakımdan evde ettiklerinden daha çok yaşattıklarını verdiklerini düşünüyorum. Öyleyse bu nadide duyguları yaşatan bir varlık olarak kedi hakkındaki sorunuza tam tersi bir soru sormak istiyorum: Neden kedi değil?

Boncuk bebekken- Boncuk harika bir bebeğin annesi oldu!

 

Kitap Çevirmeni, Editör, Redaktör, Dövme Sanatçısı Özden ÖZBERBER’den

Biraz tersten başlayayım, neden kedi.
16 yıl boyunca köpeğim oldu, tavşanlar, kuşlar gırla. Bir zamanlar evliyken (2007) biyolojik saatim kendini belli etti. Çocuk istemeyen biri olarak söz konusu güdümü kedi yavrusuyla gidermeyi seçtim. Hayatımda belki de verdiğim en önemli kararlardan biridir.

Kedi ev’dir. Kedi eve gitme sorumluluğudur. Kedi evin ruhudur. Evde çalışan biri olarak size evde eşlik eden bir nefes arıyor insan (eğer benim gibi yalnız yaşıyorsa), kedi empatidir, kedi nefestir, kedi anlayıştır, saflıktır.
Kedi iş başında otururken siz yanı başınızda sabırla uyuyandır. Uyku düzenini size göre ayarlayandır.
Kedi, köpek gibi dışarıya çıkmanız konusunda bir zorunluluk getirmez. Kedi kışın sıcak tutar. Kedi gırlar. Placebo bile olsa kendinizi iyileşmiş hissedersiniz. Kedi bilgedir. Kedi bilir. Kedi seviyorsa bunu ona öğrettiğiniz veya kendini mecbur hissettiği için değil, sizi gerçekten seviyorsa gösterir.

Anarşiktir kedi milleti. Kurallara uymaz, tam bir nihilisttir. Doğru bulduklarını yapar ve o sizden siz de ondan kurallar öğrenirsiniz. Dillerinizi öğrenirsiniz. Bir çevirmen için bu çok değerli bir şey. Kedi ile iletişim kurmak köpeğe emir öğretmek gibi değildir. Kedice bilmektir. Karşılıklıdır bu iletişim. Kedi nedenleri bu şekilde uzar gider, sabahlara kadar yazarım. Diğer sorulara geçersek eğer; Çok uzun süreler bilgisayar başında çeviri yaparken Kömür Efendi’nin masaya çıkıp önüme yatması vicdanımı sızlatır. Mola zamanıdır, o bana bunu gösterir. Tam işin ortasındayken benim gibi aşırı erteleyici biri için bu durum biraz ikilem yaratır. Bir yandan vicdanım “bak çocuk üzgün, ilgilen biraz” derken bir yandan da sorumluluk bilincim “hadi canım hadii, ertelemek için mazeret uydurma şimdi” der.

Sonuç; genelde kedi kazanır, ne de olsa hiçbir iş hayat yoldaşımdan daha önemli değildir. Beni tanıyanlar Kömür ile aramdaki durumun kedi-insan-sahip durumundan biraz daha farklı olduğunu bilir. Çocukluğumdan beri kara kedilere özellikle de panterlere karşı büyük bir hayranlığım oldu. Bana hep cadı denirdi, tipimden kaynaklı, hal böyle olunca kara kedisiz bir cadı olamaz elbette. Yazı ve öykü atölyeleri düzenlediğimiz büyük bir forumumuz vardı. Eskilerden bilenler bilir, orada bile Kömür henüz hayatımda yokken logomuz siyah bir kedi olmuştu. Nick’lerim her daim “blackcat” olmuştur tee chat-dönemlerinde. Kötü ve sancılı bir süreç geçirdiğimde Kömür benim gölgem, nefesim, desteğim oldu. Kömür gey bir kedi. Çiftleşmeye merakı olmadı, gözünü benim yanımda açtı ve aramızda tür fark etmeksizin bir aşk oluştu. Kömür hayvanlara genel olarak aşkımı körükledi, onlara hayvan gözüyle bakamıyor olmam bundandır. Ancak eve başka dört bacaklının girmesini de kesinlikle yasakladı. Ama eminim bunu yapmamış olsaydı 10 kedili 5 köpekli kadın olmuştum, sanırım bu da iyi oldu. Çevirilerimde bana vermiş olduğu manevi desteği bir çocuk kitabı çevirisindeki biyografide ölümsüzleştirmek istedim, zira bu süreçlerde o da benim kadar yoruldu. Kömür bir empat, benim hissettiklerimi birebir hisseder ve ben de onunkileri. Bu nedenle aramızdaki bağ biraz farklı.

Bize de bu röportajınızda yer vermiş olmanız beni çok onurlandırdı ve onun adına söyleyebilirim ki, onu da gururlandırmıştır.

İkimizden de sevgilerle…

Kömür Efendi

 

Çevirmen Tijen KALFAOĞLU’ndan 

Ben çevirmenlik öncesinde de kedi sahibiydim, oldum olası seviyorum bu çocukları. Kendilerine has tavırları, insan olsa ukala ve ısrarcı diye sinir olacağınız hareketleri onları neden baş tacı yapıyor hala anlamış değilim. Babam kediler büyücü der, bence çok haklı. Etki alanına girdiğiniz anda bir bakmışsınız elinizin altında gurul gurul uyuyor. Teklifsizce kucağa gelip kendisini yerleştiriveriyor. Sıkıysa itiraz et. Çevirmenlerdeki hayvan sevgisini ortama yakın olunca daha fazla gördüm. Neden kedi dersek, yukarıda saydığım sebepler öncelikli. Diğeri de, bana göre, işimiz dikkat gerektiren bir iş ve kedi milleti kendi kendisini oyalamayı sever. Sürekli gel, oynayalım, hadi dışarı çıkalım gibi istekleri yok. Bakımı ise zor değil. Evde birkaç gün bırakılabiliyorlar. Mesela şu anda uyuyorlar, gidip hepsini yiyesim geliyor. İçten gelen bir sevgi bu, açıklaması zor aslında. Bizim ev kedi esirgeme kurumu gibi, nüfus kalabalık, dolayısıyla dünya kadar farklı huy görüyorum. Çeviri yaparken bana doğrudan bulaşmazlar açıkçası. Ancak evi hipodroma çevirdikleri doğrudur. Abartmıyorum, bazen yan gözle havada uçan kediler görüyorum. Birbirleriyle oynamaları enerjilerini atmalarını sağlıyor. Çeviri yaparken değil de, eğer ayağımı uzatıp film izleyeceksem o zaman sorun. “Ne yapsak da Tijen’i rahatsız etsek” diye kafa yorduklarına kalıbımı basarım. Birimiz naylon yesin, diğerimiz mutfak tezgahında gezsin, diğerleri de çalışma masasına çıkıp üzerinde ne varsa yere atsın. Bu kadın oturamasın! Şaka bir yana, bunlar tipik kedi hareketleri ve gerçekten çok akıllı olduklarını ve yaptıkları bütün yaramazlıkları gayet farkında olarak yaptıklarını biliyorum. Mama saati çevremde gezmeler başlar, bir yandan da söylenirler.

Çakıl Efendi (en büyüklerden birisi) sandalyemin yanına gelip ayağa kalkıp bildiğiniz dürter patisiyle. “E mav, hani mama?” Bu çok komik gelir bana mesela. Mama vermeyi daha da geciktirirsem, tepelerde gezmeler, dikkat çekmeler başlar. Kendimi gerçekten Hababam Sınıfının Hafize Anası gibi görüyorum. Mama verince rahatlarız bütün aile olarak. Hiçbir şey olmamış gibi şekilden şekile girerek yatıp uyurlar. Bunları yazarken bir tanesi sandalyenin arkasına zıplayıp kucağıma tünedi. Masanın üzerindeki kalemi de patisiyle yere attı. Gel de sevme bu çocukları işte!

Güzel çocuk

 

Çevirmen Ayşe KUL’dan

En çok oyun istediği zaman elime pati atıp kaçmasını seviyorum. Çalışma yerim genelde salon masası, sıkıldığımda masaya çıkıp sırtını bana dönerek saatlerce oturur. En sevdiği oyuncak saç lastiği (o havlu gibi olanlar). Onu sapan gibi gerip fırlattığım zaman şimşek hızıyla peşinden koşup bana geri getiriyor. Saatlerce bıkmadan usanmadan oynayabilir bu oyunu. Oynamadığımda ise car car söylenir :)Çevirmenler bir çok meslek dalına göre sürekli araştırmak zorunda olan, sürekli bilgi akışına maruz kalan, dünyada olup bitenler hakkında nispeten daha çok bilgi edinen bir mesleğe mensup. Bilgi arttıkça bilinç ve duyarlılık da artıyor diye düşünüyorum. Sadece hayvan sevgisi değil, çevreye, doğaya, insanlığı ilgilendiren diğer konularda da farklı bir bakış açısı, güçlü bir farkındalık geliştirdiklerine inanıyorum. Ayrıca özellikle evde freelance çalışan meslektaşlarımın kafalarını boşaltmak, yoğun stresle başa çıkmak için en iyi ve en basit çözüm olarak bir hayvan edindikleri söylenebilir. E bir de bu kadar hayvan videosunun döndüğü bu sosyal medya ortamında insan dayanamıyor, bir tür “moda” da diyebiliriz, bilemiyorum. :)

Neden mi kedi? :) Çünkü kedilerin bakımı nispeten kolay aslında. Mama, su, temiz kum ve birazcık ilgi ile dünyanın en mutlu hayvanı olabiliyorlar. Örneğin köpekler gibi günde en ez 2 kez dışarı çıkarmak da gerekmiyor. Otururken ansızın mırlayıp huzurunu hissettirmesi eşsiz bir duygu. O yumuşacık tüylerini okşamak da keza öyle. Ne bileyim, ben kedim Çorap hanım bana geldiğinde 4 aylıktı ve ilk bakışta aşk yaşadık. Bir anda aileden oluveriyorlar ve bu duyguyu yaşamayan bilemez. :)

Çorap Hanım

 

Blog Yazarlarımızdan Öğrenci Nevgül ŞENTÜRK’ten

Ben kendimi bildim bileli evde bir evcil hayvan istedim, fakat kardeşimin korkusu yüzünden bu hayal hiç gerçek olamadı. Tabi ayrı eve çıkacak olunca hemen kedi sahiplenmeye karar verdim. Adını “Puma” koydum, tipi de huyu gibi ismine uydu ve yerinde duramayan, kolayını bulsa tavanda gezecek bir kedicik oldu. Kendisi ilk tanıştığımızda ufacıktı ve ben çeviri yaparken hırkamın kapuşonunda uyumayı severdi. Büyüyüp de sığamaz olunca kucakta uyumaya başladı. Beni en eğlendiren huylarından bir tanesi de papağan gibi omzuma oturup evde benimle beraber gezmesi. Kucağa alındığı an omuza tırmanıp yerleşiyor, hatta öyle uyuyor bile! Kendimi çeviriye kaptırıp uzun süre ilgilenmezsem hemen daha önce sakladığı buruşturulmuş kağıtlardan birini önüme bırakıp “Haydi at!” der gibi dürtüklemeye başlıyor. Bir süre atılan kağıtları yakalayıp getirdikten sonra yorulunca yine götürüp saklıyor kağıdını.

Bence hayvanları bu kadar sevmemizin sebebi biz kendimizi unuttuğumuzda bile onların bizi unutmaması. Bir süre sonra birbirimize benzemeye başlıyoruz zaten, Puma’nın en sevdiği ödüllerden biri brokoli :) Bazen kedi olduğunun farkına varmadığını düşünüyorum.

Puma

 

BONUS BİLGİ : Klavyelerimizin üzerindeki patiler demiştik. Sevilmez mi? Bilgisayarlar bile kedileri sever.  Sıcacık oldukları için kediler de bu sevgiye karşılıksız kalmaz tabii. Google’ın 16 bin işlemcili yapay beyni internetten ne isterse öğrenebiliyor ve kedileri de çok seviyor!


Bonus Bilgi Kaynak:
Onedio