Kelimeler kuvvetli kalemlerin yapı taşlarını oluşturan muhteşem gücün temelleridir. Bazen öyle anlamlara gelirler ki sizi uçsuz bucaksız diyarlara götürür, farklı boyutlara, evrenlere taşır ve bunu size yabancılık hissi vermeden, zorlanmaksızın yaparlar. Bazen bir şiirin kilit noktası olur, bazen kendi başına bir şiir olur ve hatta tek başına insanların dile getiremediği çoğu duyguya tercüman olur…

İşte karşınızda o kelimeler!

1. Flâneur:

İflah olmaz bir melankolik olan Charles Baudelaire’in eserlerinde vücut bulmuş Fransızca bir sözcüktür. 19. Yüzyıl Paris’inin sokaklarında bir yere varma kaygısı duymaksızın gözlemlerini konuşturan ve olup bitenleri yorumlayan bir şehir kaşifini gözünüzde canlandırabilirsiniz. Berduş veya serseri bir aylak olmanın aksine sanatçı ve zarif bir kişiliği temsil ediyor. Aslında Baudelaire’i de bir  Flâneur olarak tanımlamak pek de yanlış olmaz.

”Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken zamanın korkunç ağırlığını duymamak için, durmamacasına sarhoş olmalısınız.Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun.Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üzerinde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun yele, dalgaya,yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun,“saat kaç” deyin; yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir karşılığını: “Sarhoş olma saatidir..Zamanın inim inim inleyen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz.”

Le spleen de Paris (1862)-Charles Baudelaire

2. Dépaysement

Yine Fransızca bir sözcük. Bazen bir rüzgar savurur hayatımızda hiç yapmayacağımız şeyleri yapar ve hiç olmadığımız yerlerde oluruz ama bu öyle bir şey değil. Kayboluşun soyut ve somut tüm anlamlarını kafanızda canlandırın. Somut olarak nereye gideceğini bilmeden yolunu, yönünü kaybetmiş bir insan düşünün. Soyut olarak ise alışılmadık, bilinmedik bir ortama ayak uyduramayıp yabancılık çeken, arada kalmış bir insan canlandırın. Eminim hepimiz hayatımızın belirli bir döneminde bunları yaşamışızdır. 

”Her şeyden çok bir kaybolmuşluk duygusu; bir çocuğun bir yerlerde hata yaptığını, bütün işaretlerin yabancı olduğunu ve eve artık nasıl döneceğini bilmediğini hissettiği zamanki derin ve korkunç sızısını duyuyordum.”

Yeşil Yol-Stephen King

”Kaybolmuşluk hissini geride bırakmanın ilk adımı nereye varmak istediğinizi bilmektir. “

Her Güne Bir Nietzsche-Allan Percy

3. Sillage

Aşkın dili olsa Fransızca konuşurdu. Fransızlar gerçekten bu işin hakkını veriyor ve kulağınıza şiirmiş gibi gelen bu kelimeyi literatüre kazandırıyorlar. Sadece parfüm kokuları ile kalmayıp, kokuyu duygusal boyutlara da taşıyorlar. Sevdiğiniz biri gittikten sonra onun ortamda kalan kokusuna bir ad veriyorlar. Sillage…

Gözlerim kapalı, bir sonbahar akşamında; 
Sıcak göğsünün kokusunu içime çeker, 
Dalarım; gözlerimden mesut kıyılar geçer, 
Hep aynı günün ateşi vurur sularına.

Sonra birden görünür baygın, tembel bir ada; 
Garip ağaçlar, hoş meyveler verir tabiat; 
Erkeklerin biçimli vücutlarında sıhhat 
Ve bir safiyet kadınların bakışlarında.

O güzel iklimlere sürükler beni kokun; 
Bir liman görürüm, yelkenle, direkle dolu; 
Tekneler, son seferin meşakkatiyle yorgun.

Burnuma kadar gelen hava kokular taşır. 
Yemyeşil demirhindilerden gelen bu koku 
İçimde gemici şarkılarına karışır.

Charles Baudelaire-Alıp Götüren Koku

 4. Natsukashii
Şirinlik ve kibarlık abidesi Japonlar teknolojide ileri oldukları kadar derin anlamlarda da kendilerini gösteriyorlar. Geçmiş büyük bir parçamız bunu inkar edemeyiz. Kimi zaman bir parçada buluruz nostaljiyi kimi zaman bir eşyada…Nostalji hissi veren bir nesne dolayısıyla geçmişe bir yolculuk yapıp anıları yaşamak, keyiflenmek anlamına geliyor Natsukashii. Geçmişi keyifle hatırlayabilmek ne kadar güzel. 

”Kalbimde maziden bugün izler var
Her siyah saatım bu izle erir
Ruhumu geçmişin hicranı sarar
Doğanlar ölür ölen dirilir

Anladım hayatmış mazinin adı
Yıllara karışan her şey ses verir
Hasretle doludur geçmişin yadı
Mazinin elemi bile tatlıdır.”

Nazım Hikmet- Mazi

5.Süveyda

Dünyanın en zengin dillerinden biri olan Türkçemizden çok manidar bir kelime. Herkesin karanlık bir tarafı vardır. Ying-Yang sembolünde olduğu gibi iyiliği de kötülüğü de ayrılmaz bir bütün olarak içinde barındırır insanlar. Kalbin ortasındaki gizli günahların saklandığına inanılan siyah belirtiye, karalığa deniyor Süveyda

Erdem kılığına girmemiş, ondan destek almamış kötülük var mı?

Jean de La Bruyere

Kendimden başka kimseye, kötülük etmeden yaşamak istiyorum.

Lev Tolstoy

6. Orenda

Şimdi dünya dili İngilizceden bir kelime geliyor. Eğer inanırsak ve gücümüzün farkına varabilirsek dünyayı değiştirebiliriz. Çevremizdeki her şeye etki ederek dünyanın değişebileceğine inanan ve bunu düşündürten manevi güce denir. Şahıslarına münasır özgün Kızılderililerin Huron dilinden gelmiştir. 

”İnanın, gerçekten inanın,bir dağı istersiniz yerinden oynatabilirsiniz. İnanırsanız bunu yapabilirsiniz. Çok insan bir dağı yerinden oynatabileceğini düşünmez. Bu nedenle de çok insan bunu denemez.”

D.J.Schawartz

”Özgüdüleme için ilk önemli dayanağınız,kendi hakkınızdaki inanç ve düşüncelerinizdir.”

Steve Chandler

7. Graphomania

Biz dilcilerin, dile gönül vermiş çevirmenlerin ve çevirmen adaylarının meslek hastalığı diye nitelendirebileceğimiz Yunanca kökenli bir kelime. Her gördüğünü kağıda dökme isteğine ve yazı yazma manisine deniyormuş. Türkçe karşılığı ise Grafomani. Ah biz Grafomanikler! :)

“Yazmak aslında yalnızca varoluşun değil bedenin de bütün tözünün kalem ve yazının kanallarından kağıdın üstüne çiziktirdiğimiz şu küçücük izlere akıtılmasıdır.”

Michel Foucault

“Bir şey söylediğim zaman, söylenen o şey anında ve kati olarak ehemmiyetini yitiriyor. Bir şey yazdığım zaman da öyle; ama yazılan şey, bazen yeni bir ehemmiyet kazanıyor.”

Franz Kafka

8. Magoa

Portekizceden şiir gibi bir kelime. Hayatta yaşadığımız her şey bizde büyük veya küçük bir etki bırakır. Ruhumuzda ya da yüzümüzde… Bazen her ikisinde de. Çok uzun bir süre boyunca üzüldüğümüz şeylerin yüzümüzde bıraktığı kalıcı izlere deniyor Magoa… Latince kökeni ise Macula’dır. Benek, leke anlamına geliyor. Pek manidar.

Hasret bir şey değil, Elagözlüm
Ömrümüz böyle olmamalıydı
Hep aşkta durmalıydı çağımız.
Sevdayı mısra mısra değil
Ömrümle yaşamalıydım.
Sonra, sonra gene böyle olmalıydı
Tadına varmadan çiçeklerin
Şehirde bir sen, bir de ben, yalınız.
Yeşil yaprak, alaca gölge, düşen yıldız
Bir gün en büyüğü karşısında gerçeklerin
Maceramız yarıda kalmalıydı…”

Bitmemiş Şiirler VIII – Turgut Uyar

9. Onsra

Pek yaygın olmayan (Kuzeydoğu Hindistan) Bodo dilinden bir kelime. Ama anlamı yüreklerimizde pek yaygın olsa gerek. İnsanın bir daha aşık olmayacağını anladığında yaşadığı kalp kırıcı hisse, son aşkına deniyormuş. Bazen insan hayatta bir kez aşık olur…

”Adını aşk koyduğun o büyük boşluğa, ben koca bir hayat sığdırdım.”

Cezmi Ersöz 

”Ah benim sevdasında bencil; ama yüreğinde sağlam sevdiğim. Aklıma gelişini seveyim: ne güzel darma duman ediyorsun beni”

Nazım Hikmet

10. Saudade

Kayıplar veririz bazen. Bazen gerçekten kaybederiz bedenen bazen de hayatta iken yok olur insanlar hiç olmamışlarcasına. Portekizceden bir kelime Saudade. Şu an var olmayan, yokluğundan yakınılan, yitirilen kişiye duyulan buruk, melankonik özleme denir. 

”özledim seni…
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin…”

Can Yücel

”Bir gece, 
Gecede bir uyku.. 
Uykunun içinde ben.. 
Uyuyorum, 
Uykudayım, 
Yanımda sen. 

Uykumun içinde bir rüya, 
Rüyamda bir gece, 
Gecede ben.. 
Bir yere gidiyorum, 
Delice.. 
Aklımda sen. ”

Özdemir Asaf-Özlem


Kaynakça

Görsel

  • pinterest
Tags: