Çevirmenlik, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde oldukça faal olan Jön Türkler hareketinin öncülerinden Namık Kemal dâhil pek çok önemli yazar ve aktivistin ilk mesleğiydi. Bu kişiler yurt dışında eğitim görmüş ve ülkemizde henüz faaliyet göstermeye başlayan tercüme odalarında çalışmaktaydı. Tercüman adı verilen bu kişiler daha sonra politik hayata da atılacak, gazeteler çıkaracak ve ülke idaresine olumlu ve de olumsuz şekillerde tesir edeceklerdir. Söz konusu tercüme odaları özellikle İstibdat döneminde bir nevi yurt dışına açılan daracık kapı vazifesini üstlenmişlerdi. Ülkenin rejiminin değiştirilmesi fikrinin bu tercüme odalarından filizlendiği de söylenmektedir.

Görüldüğü üzere çevirmenlik mesleği ”bir zamanlar” oldukça saygın ve etkiliydi. Günümüzdeki durumu ise tek kelimeyle vahimdir. Kendi tecrübelerimin pek çok çevirmen arkadaş için de geçerli olduğunu düşündüğüm için sektöre ilişkin sorunları kişisel tecrübelerimden hareketle anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle biraz kendimden bahsetmemde fayda olduğunu düşünüyorum. Budapeşte’deki Peter Pazmany University ve Hacettepe Üniversitesi’ndeki lisans eğitimlerimin ardından bir tercüme bürosunda İngilizce-Fransızca çevirmen olarak çalışmaya başladım. Yeni mezun birinin önceliği sektörün işleyen veya işlemeyen çarkları değil, bir işe sahip olmasıdır. Bu yüzden büronun işleyişindeki vahameti keşfetmem biraz zamanımı aldı. En kötüsü ise o büronun Türkiye’nin dört bir yanındaki tercüme bürolarıyla oldukça benzer bir yapıya sahip olmasıydı. Herhangi bir yabancı dilde tek cümle dahi kuramayacak olan bu büro sahiplerinin birçok dilde yemin zaptları vardı; her çevirinin altında kendi şerhlerini, imza ve mühürlerini eklemekten geri kalmıyorlardı. Yani 30’un üstünde dilde çeviri yapacak kadar yetenekli birinin çalışanı olmak gurur verici olmalı ama… Cüzi maaşla çalışıyor olmama rağmen mesai saati bitimine iki dakika kala değil mesai saati geçtikten 1 saat sonra iş gelmesi gibi durumlarla karşılaşıyordum. Hafta sonları “Şunu da çevirir misin ya?” şeklinde ricalar, ardıl çeviriye gidip herhangi bir ek ücret almamak, çevirilerdeki bir harf-rakam eksikliğinde gün boyu azarlanmak ve tüm bunlara rağmen o cüzi maaşı da 1 hafta-10 gün geç almak… Sonuçta bir “Oliver Twist” ya da yerli versiyonuyla “Küçük Emrah” gibi bir yaşam sürmek için fazla donanımlı olduğumu düşündüğüm için buradan ayrılıp ilk alternatif olarak karşıma çıkan “serbest çevirmenliğe” yöneldim.  Üniversite yıllarımdan beri Fransa merkezli yabancı bir firma için zaten İngilizce-Fransızca serbest çevirmen için çalışıyordum; bu şekilde de Türk tercüme bürolarıyla serbest çevirmenlik kariyerime başlamış oldum. Serbest çevirmenlik kariyerimi uzun yıllardır aynı firmalarla devam ettiriyor olmakla birlikte “adrenalin olsun” diye bazen farklı firmalardan da iş aldığım doğrudur. Bu heyecan arayışlarım sayesinde de serbest çevirmenlerin ne denli zor şartlar altında çalıştığını gözlemleyebilmiş oldum. Çevirmenlik mesleği örneğinden hareketle ülkemizin genelinde işlerin “işin ehli “olmayan insanlara verilmesi gibi bir sorunun olduğu hepimizin malumudur. Yani, mandıra işletirken “çeviride iyi para var” deyip çeviri bürosu açan da var, beden öğretmenliğinden sıkılıp bir şekilde maliye bakanlığında uzman yardımcısı olan da. Tercüme bürolarının tam da bu şekilde istila edilmiş olduğunu düşünüyorum. Bu tür kişilerde mesleki yetersizliğin yanı sıra karakter sorunları da görüyoruz. Bu tercüme büroları ve maddi sıkıntıda içerisindeki çevirmenler için Facebook gibi mecralar biçilmiş kaftan. Adında “çeviri” sözcüğü geçtiği için beğendiğim sayfalardan şu türden yazışmalara rastlayınca çok şaşırmıştım nedense: “3 binim var, isteyen ?”, “ 8’den yapan varsa elimde 15 binlik iş var”, “Sen önce benim 23 binin parasını ver”. (Burada “bin” sözcüğü karakter sayımı için kullanılıyor.) Üslup Çarşamba pazarındakinden hallice. Bu sayfalarda düşük fiyatlı çeviriler en cevval çevirmen tarafından kapılıyor ve kısa sürede yapılıp teslim ediliyor veya edilmiyor; çeviri ücreti ise bir ara veriliyor veya verilmiyor. Dolandırılmaya o kadar müsait bir ortam ki… Başka bir sayfada ise bir tercüme bürosundan alacağı olanlar toplanmış isyan ediyorlar. Serbest çevirmenler;  gece, hafta sonu veya bayramda dahi çalışan insanlar olup bu tür bir muameleyi hak etmiyorlar ama bu şekilde çalışmayı kabul ederek çalışma koşullarının gittikçe daha da kötüleşmesine neden oldukları da bir gerçektir.

Yukarıda belirttiğim sorunlara karşı çözüm önerim öncelikle çevirmenlik mesleğinin itibarının geri kazandırılmaya çalışılmasıdır. Belki Tanzimat dönemi gibi olmayacak ama şu andaki gibi de devam etmemelidir. Çevirmenler Birliği’nin varlığından haberdar olmakla birlikte, bu tür kurum ve kuruluşlarının sayısı ile işini hakkıyla yapan herkesi koruyucu faaliyetlerin arttırılması gereklidir. İngilizce dilinde çevirme yapmanın en olumsuz yanı herkesin İngilizce “biliyor” olması. Çevirmenlik ile ilgili uzaktan yakından ilgisi olmayan şahıslar çeviri adı altında bir şeyler yapıp gerçek çevirmenlerin mesleğini yapmasına engel oluyor. Bu dilin en iyi yanı ise şüphesiz internette çok iyi ücretsiz sözlükler bulunmasıdır. “Tureng” candır, “Zargan” heyecandır. Fransızca çeviri yapan kişi ise nispeten daha az olsa da bu denli zor ve donanım isteyen bir dil için belirlenen birim fiyatlar oldukça düşüktür. Fransızca-Türkçe sözlüklerin kalitesi yetersiz olduğundan İngilizce-Fransızca sözcükleri kullanmak durumundayım. Bunun dışında sürekli kullandığım Le Petit Robert gibi çok iyi sözlükler ücretlidir. Bu sözlüğün bir Fransızca çevirmen için gerekli bir yatırım olduğunu düşünsem de mesleğin başındakiler bu ücreti ödemek konusunda tereddüt edebilmektedir.

Serbest çalışmaya karar verdikten kısa süre sonra kendime kaliteli bir büro, sandalye, geniş ekranlı bir bilgisayar, hızlı internet bağlantısı satın almıştım. Bunların, saatlerini masa başında geçiren çevirmenler için vazgeçilmez unsurlar olduğunu düşünüyorum. Ayrıca göz, sırt ve bilek ağrılarına karşı önlem alınmalıdır. Birkaç yılın ardından gözler sinyal vermeye başlayacaktır. Ara sıra mola vermek, gökyüzüne, herhangi bir yere odaklanmadan bakmak gözleri dinlendirecektir. Düzenli spor yapmak ise hem stresi önleyecek hem de çok meyilli olduğumuz kilo alımına karşı bizi koruyacaktır. Benim de bazen kullandığım OmegaT ve Trados gibi CAT araçları en azından öğrenilmelidir.

Her ne kadar çeviri konusu seçme lüksüne sahip olmasak da imkân olsa çevirmeyi tercih edeceğimiz konular elbette vardır. Bir zamanlar çok kitap okuyan biri olduğumdan dolayı başta dünya klasikleri olmak üzere roman çevirisi yapmak; tıbba olan ilgim nedeniyle de medikal çeviri yapmayı hep sevmişimdir. Fizik ve biyoloji ile ilgili makaleleri de genel kültürüme katkıları nedeniyle seviyorum.  Bir dönem yaptığım ve oldukça eğlendiğim belgesel çevirileri, film altyazıları ve hikâye çevirileri de her daim favorilerim arasındadır. Zirai metinler, araç aksesuarları çevirileri ve finansal makaleler ise ilgi alanımdan hep uzak oldukları için haliyle çevirisini yapmaktan imtina ettiğim alanlardır.

Serbest çevirmenlerin bence en büyük sorunu ise bir meslek sahibi olarak görülmemeleridir. Ne aileniz ne de resmi makamlar sizin aslında gece gündüz çalışan ve karşılığında bir ücret alan (en azından almayı bekleyen) bireyler olduğunuza inanmak istemez. Her vize talebimde aynı sorunla karşılaştığım için ne kadar can sıkıcı bir durum olduğunu çok iyi biliyorum. Bu konuya her seferinde farklı çözümler bulmak durumunda kalıyorum. Ailenizi bir işiniz olduğuna ikna etmeniz için önerim adınıza tescilli bir vergi levhasını çerçeveletip evinizin duvarına asmanızdır!

Yazar Hakkında 

Yılmaz Ekmekçi

Hacettepe Üniversitesi’nde Fransızca Öğretmenliği, Peter Pazmany University’de Fransız Dili ve Edebiyatı eğitimi almıştır. Antalya’da serbest çevirmenlik yapmaktadır.

Bölüm:

Çevirmen Olmak ve Çevirmenlik Mesleği

 

Tags: