Türkiye’de çevirmenlik mesleği yasal olarak, şimdilik, belirli bir alt yapıya sahip olmadığı için sektörde birçok farklı uygulamayla karşılaşmamız mümkün. Devlet kurumları bile çevirmenlerin görevlendirme sürecini kendi aralarında farklı şekillerde yürütmekte. Piyasa bilinci ve farkındalık konusunun eksikliği de ülkemizdeki çeviri sektörünü olumsuz etkilemekte. “Peki burada olması gereken nedir?” sorusuna alabileceğiniz cevaplar da farklılık gösterince kafalar iyice karışıyor. Bir de sektör olarak kendimizi yeni tanımaya, haklarımızı ve ne istediğimizi yeni anlamaya başladığımız bu dönemde teknolojik gelişmelerin de piyasanın iş trafiğinde belirgin bir etkisinin olması işimizi iyice zorlaştırıyor. Durum böyle olunca belirsizliklerin ortasında bir kesim istemeden de mağdur olabiliyor. Maalesef öncelikle ülkemizdeki çeviri piyasasının şu anki gerçeklerini görüp tartışmamız gerekir. Eğer fark yaratmak istiyorsak önce gerçeklerin farkında olmak gerekiyor. Bir proje yöneticisi veya işletmeciyseniz çalışma planınızı oluşturmadan önce ulaşmak istediğiniz noktaya varırken elinizde ne olduğunu, tehditleri, fırsatları ve neleri fırsata dönüştürebileceğinizi bir kenara yazarak sağlam adımlarla ilerleyebileceğiniz bir plan oluşturmaya çalışırsınız. (bkz. SWOT Analizi) Bu yazıda da sektör olarak elimizde neler olduğunu ve olabileceği hakkında deneyimlerimi aktarmaya çalışıyorum. Bu kadar bilgi kalabalığı arasında gözümden kaçanlar için de şimdiden özür dilerim. Yazı içeriğinde de “doğru, yanlış, sorun” kelimelerini kullanmadan düşüncelerimi aktarmaya çalışacağım. Öyle ya da böyle öncelikle gerçekleri görmemiz gerekir ki olması gerekenleri ve sırayla neler yapabileceğimizi tartışalım. Bugüne kadarki araştırmalarım ve çeviri piyasasında çalışırken gözlemlediklerimi bir deneme yazısı olarak hazırladım.

İlk olarak elimizde neler olduğuna bakalım. Çeviri sektörü gerçek anlamda birçok sektörden farklı, çünkü günümüzde küreselleşmenin de etkisiyle aklınıza bile gelmeyecek alanlarda çeviri ihtiyacı veya çeviri projesinde o alandan bir hizmete ihtiyaç oluyor. Bu da neredeyse bütün mesleklerden ve bütün dillerden herkesin bir şekilde çeviri sektöründe yer alabileceği anlamına gelmektedir. Bu durumda gerçekten çevirmenlik mesleğini yürütenlerle yan alan olarak çeviri yapanlar veya çeviri sürecinde farklı rollerde yer alanların tanımlarını yapmamız önemlidir. Herkes çeviri piyasasının bir paydaşı olabilir ama rollerin dağılımı konusunda bir ortak noktada buluşmak burada önemli olan. Teknolojik gelişmeleri de denkleme eklediğimizde eğer bir standart sürece varmak istiyorsak rolleri belirlememiz, isimlendirilmemişse de o role uygun bir isim bulup bunun farkındalık çalışmalarını yapmamız gerekmektedir. Elimizdeki gerçeklerden diğeri de mevcut yasal düzenlemelerin artık yeterli olmadığı ve bir çalışma yapılsa da piyasanın bu durumu kaldırabilecek bir alt yapıda olmamasıdır. Ülkemizde işleyen çeviri piyasasında bir çeviri ürününe resmiyet kazandırılması aşamasında özel sektörün yasal olarak bir yetkisi bulunmamaktadır. Bunun sebebi de devlet kurumları arasında çeviri piyasasına yönelik yasayla yetkilendirilmiş bir denetleme mekanızmasının bulunmamasıdır. Çeviri talep eden herkes çevirinin resmiyet kazanması için devletin farklı resmi kurumlarına gitmek zorunda. Eğer evrak ise noter onayı yapılması zorunludur. Noter onaylı çeviri sürecinin işleyişi de çevirinin kalitesini değil, çeviriyi yapanın çeviride imzası olup olmadığının kanıtlanması içindir. Mahkemelerde ise her sene sonunda bir sonraki sene için bir liste düzenlenerek sadece o listedeki kişilere çeviriyi onaylama yetkisi verilir. “çeviri yapma yetkisi” demiyorum, çünkü kabul şartlarına bakıldığında sistem çevirmenin yetkinliğini sorgulamaktan çok çevirinin sorumluluğunu mahkeme dışından herhangi birine vermeye yönelik çalışmaktadır. Bunun örneklerini yayımlanan adli bilirkişi tercüman listelerindeki kişilerin asıl mesleklerini inceleyerek görebilirsiniz. Aynı şekilde devlet kadrolarında farklı görev tanımlarına sahip mütercim, tercüman, çevirmen ve hatta çevirici şeklinde açılmış kadrolar görebilirsiniz. Her kurum kendi yetkinlik sürecini koyduğu için de bir çevirmenin devlet gözünde ne yapması gerektiği konusu sürekli tartışılmaktadır. Ayrıca bu durum çevirmenlerin ek göstergeler, yükselme gibi memuriyet haklarından faydalanamamasına neden olabilmektedir. Devlet kurumu olarak, benim gördüğüm, çeviri üzerine en gelişmiş birim, AB Bakanlığı Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı’dır. Yeni sistemde ise ilgili birim Dışişleri Bakanlığı altında yer alacağı için konumu bakımından nerede yer alacağı konusunda henüz bilgi sahibi değilim. Devlet kurumlarında durum böyle iken özel sektörde gözlemlediğim ve en çok karşılaştığım 5 grubu aşağıdaki gibi ayırabilirim;

  • Ek iş olarak çeviri alanlar: Hazırda düzenli bir işi bulunan ve ikinci diline göre çeviri işi alan kişiler piyasanın gözle görülür bir kısmını oluşturmaktadır.  Bu grubun içinde devlet memurluğu yapanlar da yer almaktadır. Hatta piyasadaki iş trafiğindeki bazı nadir dillerde devlet memurları dışında çevirmen bulmak neredeyse imkansızdır. Bunun gibi sebeplerden dolayı da piyasada çevirinin vergilendirilmesi çeviriyi yapan için yasal sıkıntılara neden olacağından kayıt dışı çalışmak zorunda kalınması da bir gerçektir. Ticari amaç gütmeyen ve bireysel olarak alınan ve belli bir limitin altında kalan ödemelerin vergi dairesine beyanı zorunlu olmasa da ticari işletmeler için yapılan çeviriler için çevirmenlerin gider makbuzu alması veya serbest meslek makbuzu kesebilmesi gerekir.
  • Vergi mükellefi olan ve olmayan serbest çevirmenler: Tek işi çevirmenlik olan, bireysel çalışanlar bu grubu oluşturmaktadır. Vergi Kanunu’nun 18. Madde’sine göre gelir vergisinden muaf olan meslekler arasında mütercim de yer almaktadır ve gelir vergisinden muafiyet koşulları Gelir İdaresi Başkanlığı 149 Seri Numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde belirtilmektedir. Bunun dışında kalan çevirmenlerin vergi mükellefi olması yükümlülüğü bulunmaktadır. Örnek olarak telif eseri çevirilerinde çevirmenin vergi mükellefi olması gerekli değilken ticari faaliyette bulunan mükelleflerden çeviri işi almak gelir vergisi kapsamındadır. Ancak vergi mükellefiyetinin masrafları çeviri piyasasında iş garantisi bulunmadığından çevirmenlere cazip gelmemektedir. Yine konu kayıt dışı çalışma gerçeğine gelmektedir.
  • Küçük ölçekli çeviri işletmeleri ve çevirmen ekipleri: Bu grupta küçük çapta kendi bürosunu yöneten kişiler veya birkaç kişi birleşerek çeviri projesi alanlar bulunmaktadır. İş hacmi olarak aylık büro giderlerini ve bireysel harcamaları için yetecek kazanç elde ederler. Büro sahipleri çoğunlukla kendileri de çeviri yaptıkları için dolu oldukça serbest çevirmenlere iş verir. Büyük projelere yönelmek yerine genellikle kısa sürede ödeme getiren elden işlere yoğunlaşırlar. Gözlemlerime göre adli çeviriler ve noter onaylı çeviri işlerinin de büyük çoğunluğu bu grup tarafından yapılmaktadır. Çevirmen ekipleri ise kendi çeviri hizmet süreçlerini oluşturarak sadece belirledikleri dillerde piyasaya veya sabit müşterilerine çeviri yaparlar. Bu grubun tanıtımları genel kulaktan kulağa olduğu için çok ön planda görünmezler. Ayrıca yan hizmet olarak çeviri hizmeti veren işletmeleri de bir bakıma bu gruba koyabiliriz. Hatta derneklerin ticari faaliyetlerde özel vergi muafiyetlerinin bulunması gibi ayrıcalıklarının olmasından dolayı çeviri işletmesi açmak yerine dernek kurarak çeviri piyasasında bulunanlar da mevcuttur.
  • Orta ölçekli (çeviri) işletmeler: Çalışma planını oturtmuş ve ekibini belirlemiştir. Anlık müşteriden çok sürekli müşterilere yönelir, genellikle ihalelere odaklanır. Ortalama 2 veya 3 sigortalı elemanı bulunur ve düzenli olarak çalıştıkları serbest çevirmenleri bulunmaktadır. Ağırlıklı olarak büyümekte olan, yurt dışına açılan şirketlerle çalışırlar. Proje yönetimi konusunda daha planlı bir yapıya sahiptir. Bireysel müşterilerden gelen parça işlerden çok toplu işler ön plandadır.
  • Yerelleştirme ve çeviri üzerine kurumsal firmalar: Çeviri sektörünün profesyonel anlamda işlediği grup diyebilirim. Çoğunlukla asıl işi yine yerelleştirme ve çeviri olan uluslararası firmalarla bağlantı halindedirler. Ekip yapıları tamamen kurumsaldır. Yönetim, muhasebe, proje yönetimi, çeviri, son okuma, düzeltme, tasarım, reklam gibi birçok ekibin bir arada çalıştığı yapılardır. Bilgisayar oyunları, ihracatı yapılan marka ürünler, diziler veya sinema filmleri gibi uluslararası alanda büyük çaplı çeviri projelerini bu grupta görebiliriz. Orta ölçekli işletmelerin de bu projelerde yer aldığını görebilirsiniz ama onlar da genel olarak bir kurumsal firmanın aldığı çok dilli projelerin bir dildeki hizmet ayağında taşeron olarak çalışmaktadırlar.

Çeviri piyasası olarak aslında o kadar kalabalığız ki birçok meslek grubuna göre birilerinin dikkatini fazlasıyla çekebilecek potansiyele sahibiz ancak burada da sivil toplum kuruluşları gerçekleri ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de resmi sivil toplum kuruluşu olarak çeviri sektörü üzerine faaliyette olan 30’dan fazla dernek, 3 tane de federasyon gördüm bugüne kadar. Birkaçında etkin olarak yer de aldım. Ancak sektörün yasal anlamda başıboş bırakılması, dernekler arasında da fikir ayrılıklarına hakemlik edecek bir resmi kurumun bulunmaması gerçekleri de bu yapıların işlevselliği konusunu tartışmaya açmaktadır. Şu ana kadar çeviri sektörü üzerine devletin kurulmasına yardımcı olduğunu gördüğüm tek sivil toplum kuruluşu Çevirmenler Meslek Birliği. Onlar da Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle faaliyetlerini sürdürmekte ancak sadece kitap çevirmenleri ve altyazı çevirmenlerini üye olarak almaktadır. Onun dışında bir de konuya yakın olan Turist Rehberleri Birliği vardır. Sonuç olarak çeviri sektörüne yönelik yine üst bir denetleyici yasal yapı bulunmaması gerçeğini de listemize ekleyebiliriz. Aynı zamanda Mesleki Yeterlilik Kurumu desteğiyle ulusal meslek standardı ve yeterliliklerimizin yazılmasında desteği bulunan 5 derneği de bir kenara atmamak gerekir.

Üniversitelerde çevirmenlik eğitimi konusu ise başlı başına tartışılması gereken konulardan biridir. Buradaki gerçeklerimiz ise üniversitelerin çevirmenlik bölümlerinin, bilim merkezleri olarak çeviribilime ve eğitimini verdikleri mesleğin işleyen piyasaya uygunluğuna ne oranda ağırlık verdikleri üzerinedir. 2018 – 2019 eğitim öğretim yılı için YÖK’ün yayımladığı 3 Temmuz 2018 tarihli Yükseöğretim Kurumları Kontenjanları Kılavuzu‘na göre “Mütercim Tercümanlık, Çeviribilim ve Uygulamalı Çevirmenlik” terimlerini arattığınızda karşınıza toplamda 60’tan fazla üniversitede ön lisans ve lisans programı bulunmakta. Bu da kaba bir hesapla her yıl 2000’e yakın çeviri öğrencisi anlamına gelmektedir. Üniversitelerde verilen çevirmenlik eğitimlerinin ise piyasaya denk gidip gitmediği konusunda birçok yorum bulunsa da ASİP gibi çalışmaların ön planda olması, öğrencilerin özel sektörden isimlerle daha çok etkinlik yapma istekleri bu konuda az çok fikir vermektedir. Sadece çevirmenlik bölümleri bu haldeyken dil edebiyat, dil öğretmenlikleri ve tamamen yabancı dilde eğitim veren bölümlerden gelenlerin de çeviri piyasasında yer alması da piyasanın fazlasıyla renkli bir yapısı olduğunu göstermektedir. Bu da gerçeklerimizden biridir.

Gözlemlerime göre çok karmaşık ve katmanlı bir sektörümüz var. Piyasada gördüğüm kadarıyla ortalama bir fiyat aralığı bulunmaması fazlasıyla çevirmenleri rahatsız etmekte ve üstelik piyasa paydaşlarının belirttiği fiyatlar arasında uçurumlar bulunmaktadır. Aynı çeviri projesi için verilen fiyatların fark oranının fazla olması da çeviri talep eden kitlenin piyasaya olan güvenirliğini azaltmaktadır. Bir de müşteri kitlesinin kalite ve fiyat dengesi konusunda bilinçsiz davranması piyasayı etkilemektedir. Aklıma gelen bütün piyasa gerçeklerini açıklamaya çalıştım. İçerikle alakalı her türlü eleştiriye, düzeltmeye ve tartışmaya açığım. Eklemek istediklerinizi de yorumlarla iletebilirsiniz. Çeviri piyasasıyla ilgili konuşabilecek birçok gerçek bulunmakta, bu gerçeklerin değişmesi de bizim elimizdedir. Çeviri sektörünün her paydaşının bir şekilde sorumluluk alması gereken bir dönemde kavga etmekten çok birlik olması gerekmektedir.

Tags: