Pek çok öykü kitabı ve başarılı çevirileriyle Türk Edebiyatı ve çeviri dünyasına damga vuran yazar ve çevirmen Tomris Uyar’ın naif, aynı zamanda kendinden emin o güzel sesiyle ve konuşmasıyla dinlediğimiz bir röportajından esinlenerek hazırladığımız bir yazıyla karşınızdayız.

Şu anda alışık olduğumuz gibi kaynaklara eskiden kolay ulaşamıyordu yahut bilgisayar destekli uygulamalar kullanamıyordu Tomris Uyar çevirilerini yaparken. Klavyenin değil de daktilonun olduğu zamanlarda çevirmenlik yapan bir çevirmenin, çeviri hakkındaki soruları cevaplandıracağı bir yazı olacak. Çevirilerini kendisinin de ifade ettiği üzere çağdan çağa ülkeden ülkeye ince ilmekler atarak yapıyordu.

1994 yılına ait bir röportajından kesitler içeren yazımız bir çevirmenin kendi dilini iyi bilmesinin öneminden, çevirinin sadece dili çok iyi bilmekle ortaya çıkmadığından, “Çevirinin çok iyi olması esere bir şeyler katar mı?” gibi soruların cevabından ve Tomris Uyar’ın ödüllere bakış açısından bahsedecek.

Çeviri yaparken çevirmenin kendi dilini iyi bilmesi gerektiğini şu sözlerle anlatıyor Tomris Uyar:

  • ‘’Bence çeviri yapmak için önce ana dili iyi bilmek gerekiyor öbür dili değil, çevirdiğiniz dili iyi bilmeniz o dilde yazan önemli bir yazarı sizin dilinize aktarmada bir faydası pek olmaz. …Çünkü yabancı bir dili çok iyi bilip çok iyi anlamak Türkçeyi iyi çevirmek demek değildir.’’

Dil bir anlama ve anlatma işidir, evvela iyi anlamak gerekir ki iyi anlatabilelim. Genelde çoğumuz çevirinin iki dil arasında olduğunu düşünürüz, pek tabii bu bir yanılgı değildir ancak şunu da iyi bilmeliyiz ki kişi aslında günlük hayatındaki konuşmalarıyla dahi kendi ana dili ile çeviri yapar. Düşünceleri kelimelere çevirme işidir konuşmak. Dilini iyi bilmeyen iyi konuşamaz, meramını tam ve doğru anlatamaz, aslında kötü çeviri yapmış olmaktır dili iyi bilmemek. Kişinin kelimelerle arası ne kadar iyiyse, dil bilgisine ne kadar hakimse, kuralları ve telaffuzu ne kadar iyi kullanabiliyorsa işte o zaman iyi bir konuşmacı, iyi bir çevirmen olur.  Yabancı bir dil bilmese dahi kendi ana dilinin çevirmeni sayılır.

Ayrıca iyi çeviri yapmanın bir diğer koşulu çevirisini yaptığın dili iyi bilmekle beraber; o dilin kültürüne, yaşam biçimine, insanlarının hayatına hakim olmaktır. Tüm bu gerçekliği ise Tomris Uyar şu şekilde dile getirmiştir:

  • ‘’Hayatı iyi bilmeyen, insanların nasıl yaşadığını, nerelere gittiğini, nasıl giyindiğini, ne yaptığını bilmeyen insanların, ne kadar iyi dil bilirlerse bilsinler bir yazarı ki bir kişiliktir, başka bir hayata ve başka bir dil hayatına çevirmeleri son derece güçtür hatta olanaksızdır.’’

Muhabir, Tomris Uyar’ın günlüklerinin derlemesi olan Gündökümü kitabından, TDK’nın ödülünü aldığı gün yazdıklarını okuyor, şu dizeleriyle:

‘’4 gündür Ankara’dayım, Lucretius’tan Turgut’la beraber çevirdiğimiz ‘Evrenin Yapısı’  Türk Dil Kurumunun ödülünü kazandı, ben de almaya gittim ödülü. Haberi duyunca gerçekten sevindik. Bunca emek verdiğimiz, dizlerdeki vuruş sayısını bile hesapladığımız bir çeviri değerlendirilmişti ne de olsa. Üstelik hak ettiğimizden eminim, niye yalan söylemeli… Yargılara, övgülere, ödüllere hep kuşkuyla baktığım için tam anlamıyla sevinemedim bile, kazananlar ve kazanamayanlar keşmekeşi ödül dağıtımının rastlantılara bağlı olduğunu gösteriyordu’’. (Gündökümü, 28 Eylül)

Evet, gerçekten bu dizelerde de harikulade anlatımıyla, Tomris Uyar ödüllerin gerçek ruhunu, neyi ifade ettiklerini oldukça güzel izah etmiş ve olaylara bakış açısıyla bir defa daha kendisini bize hayran bırakmıştır.

Daha sonra muhabir bu dizeleri biraz daha açması için Uyar’a şu soruyu soruyor:

Biraz da bu ödülden bahsedelim, TDK ödülünü kazanmak sizin için önemli miydi?

Cevabı şöyle oluyor çevirmenin:

  • ‘’Hiçbir ödülü kazanmak benim için çok önemli değildir, önemli olan ödülden çok jüri üyelerinin kimler olduğu, onların edebiyata nasıl baktıkları ve nasıl değerlendirdikleri…’’ …Tabii ki bu yazıyı ödüllere saygısızlık etmek için değil tam tersine ödülün insan hayatındaki karşılığının ne olduğunu anlatmak için yazdım.’’ diyerek ifadesini bir kez daha yineliyor.

“Başka bir dile çevrilen eser özünden bir şeyler kaybeder mi ya da çok iyi bir çeviri o esere bir şeyler katar mı?” sorusunu ise şu şekilde cevaplıyor Tomris Uyar:

  • “Çok iyi bir çeviri, esere bir şey katmaz çünkü bu çevirmenin becerisidir ve bu da yazarın yazarken söylemek istediğinin dışında daha iyi bir şeydir… Bu sadece çevirmenin yazarı daha şirin, daha iyi, daha sevimli daha hoş gösterme çabasıdır ve eğer böyle bir çeviri yapıyorsanız aslında tam olarak yazarı çevirmiyorsunuzdur. Tabii ki bu bir saygısızlık değildir, yazara sadık kalmanız onun tonuna sadık kalmanızla bağlantılı bir olaydır.”

Bu cevabıyla muhabirden gelen bu soruya yine bakışını anlatmış olan Tomris Uyar bu hususta da oldukça haklı, zira bizler bir edebiyat metninin çevirisini yaparken aslında o kitabı yeniden yazmış sayılıyoruz. Tabii ki asıl anlatılmak istenene, ana fikre sadık kalmak ve olaylarda hiçbir eksilmeye gitmemek kaydıyla kendi seçtiğimiz kelimeler, kendi cümle yapılarımızla kendi seçimlerimizle o hikayeyi başka bir dilde yeniden yazmış oluyoruz ve bir nevi yeni bir hikaye ortaya koyuyoruz.

Tomris Uyar’ın çevirmenlik hakkındaki görüşlerini dile getirdiğimiz ve yorumladığımız bu yazının yanı sıra çevirmenliği hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz önceki yazılarımızdan ‘’Bir Çevirmen Olarak Tomris Uyar’’ başlıklı yazıyı okuyabilirsiniz. (Link için: ÇeviriBlog )

Kaynakça:

Tags: