Mart boyunca devam eden ve artık sonuna yaklaştığımız “8 Çevirmen ∞ Hikâye” projesinin bu yazısında, deneyimlerini ve görüşlerini aktaran bir diğer değerli “kadın çevirmen”, Sn. Senem Kobya ile “Çeviri İşletmeciliğinde Kadın Olmak” konusu hakkında gerçekçi ve samimi bir yazı okuyacaksınız, Keyifli Okumalar!

“8 Çevirmen Sonsuz Hikâye” serisinde “Çeviri İşletmeciliğinde Kadın Olmak” konusunu anlatma görevi bana verildiğinde yirmi senedir bu mesleği yapmama rağmen, mesleğimi sorduklarında yanıtımın önüne bir kez bile kadın sıfatını getirmediğimi, sadece “yöneticiyim” dediğimi düşündüm. Her çevirmenin saygıyla andığı Tomris Uyar: “Kadın olmak bir yazarın işini güçleştiriyorsa/kolaylaştırıyorsa o yazar değil, kadındır.” demişti. Biz de yazar kelimesinin yerine işimizi koyarak cinsiyetin mesleğimizi hiç etkilememesi gerektiği ütopyasının peşinden koşmuşuz belli ki.

Oysa yıllar boyunca kadın ambulans şoförü, kadın çay ocağı işletmecisi, kadın posta dağıtıcısı haberlerine şaşırıp durmuştuk. Bir kadın kendinden beklenmeyen (!) bir konuya el attığında gazeteye yazılacak kadar önemli bir olay olduğunu düşünmüştük. “Helal olsun.”, demiştik, “Ellerinin hamuruyla erkek mesleği yapan kadınlar” şeklinde atılan başlıkları görünce.

İnternete madenci yazınca “Kadınlar neden madende çalışamaz?” başlığı çıktığında es geçmiştik, kadın hakemleri sahalarda gördüğümüzde “yine de ofsayttan anlamayacaklar” şakalarına ses çıkarmamıştık; kadın ralli şampiyonumuzun acemi sürücü gibi davrandığı videoda; yanındaki kişinin fren desem anlamaz herhalde diye düşünerek ‘ortadakine basın’ demesine gülmüştük; futbol tercümanının sadece kadın olmasından kaynaklı herkesi “darlaması” haberini normal karşılamıştık. “Çevirmenin cinsiyeti mi olurmuş?” demeyin, demek ki oluyormuş.

Profesör Dr. Sakine Eruz Esen – uzun yıllar Mütercim Tercümanlık Anabilim Dalı Başkanlığı yapmıştır- bir anekdotunda şöyle der:

Size bir öykü anlatayım. Almanya’da yeminli çevirmen olarak görev yapıyorum. Bir gün bir davada sanığın yanına oturuyorum. Dediklerini çeviriyorum haliyle ve hâkimin dediklerini de ona aktarıyorum. Sanık bana sürekli “dercüman bey” diyor. Oysa kadın olduğum öylesine aşikâr ki.  Aynı durum büromda da devam ediyor, yüzüme baka baka “dercüman bey” diyorlar. Hiç müdahale etmezdim, zaman içinde beni kadın olarak kabul etmeyi öğrendiler ama öyle çok zaman aldı ki…  Onların sözcük dağarcığında belli bir yere gelmek için erkek olmak gerekiyordu.

Alanı daraltır ve sadece çeviri işletmeciliğine odaklanırsak da durum hiç değişmiyor.

Bir kere çeviri işletmecileri girişimci sıfatını taşırlar fakat bu unvanı kendileri dâhil kimse bilmez. Mevcut eğitim sisteminde girişimcilik becerilerini geliştirecek ve güçlendirecek nitelikte bir yönlendirme bulunmaz. Her başarı kişinin kendi niyet ve kararlılığına bağlıdır. En küçük halkadan başlayarak tüm çevrenizdekilere neden maaş ve sosyal haklar açısından garantili, masa başı bir iş değil de rekabet açısından güçlüklerle karşılaşmanıza neden olacak böyle bir maceraya atıldığınızı anlatmanız gerekir.

İş yaşamında kadınlara karşı olumsuz tutumlar, başarısızlık öyküleri, felaket senaryoları ardı ardına sıralanır. Bunlara verecek sağlam cevaplarınız, başarılı rol modelleriniz ve tabii ki sermayenizin miktarı da kısıtlıdır. Ülkemizde krediye garanti gösterilebilecek gayrimenkullerin sadece %5’i kadınlara aittir, buna rağmen kadın girişimcilerin % 71,5’i firmasını sıfırdan kurmuştur.

Çok iyi bir eğitiminiz varsa “O kadar okuyup esnaf mı olacaksın?” denir, o da yetmezse “Sen ne anlarsın ticaretten?” denir. “Yapma demiyorum, hobi olarak gene yap!” cümlesinde uzlaştıysanız kendinizi başarılı sayabilirsiniz. Bu noktada ailenizin “hevesini atsın” tavrına sakince yaklaşmak ve kimse tarafından ciddiye alınmadığınız bir coğrafyada ilerlemek zorundasınızdır. Herkes yakın zamanda iş ciddiye bindiğinde (evlilik, aile, çocuk vs.) vazgeçeceğinizden emindir.

Diyelim şirketinizi kurdunuz. Asla çok büyük yatırımlarınız olmaz. Her bölüm için farklı kişilerle çalışma olanağınız da. İşletmeciler, network, pazarlama ve satış için de çalışmak zorundadırlar. İş olabilmesi için o işin alınması gereklidir. Potansiyel müşterilerle karşılaşabilecekleri her olayın içinde olmak şarttır. Kongreler, seminerler, fuarlar, atölyeler, davetlerin hepsinde bulunmaları gerekir. “Ben buradayım, işinize talibim.” demeleri de yetmez. “Bana hiç bilmediğiniz bir dilde milyonlarca liralık yatırımınızı emanet edecek kadar güvenebilirsiniz.”, demeleri gerekir. Fakat “kadın başınıza” her etkinliğe gitmek ve bunun için ailenizden “izin almak” sizi zorlayabilir. Farz edelim etkinlik uzarsa toplu taşıma güvenli olmayacak, taksiye binseniz maddi açıdan sıkıntı yaratacaktır. Bunun yanında çoğu zaman minibüs ve metrobüse bineceğinizden iş kıyafetinizi temiz ve ütülü olması için her zaman yanında taşımanız gerekir.

Ayrıca “Bana istediğiniz zaman ulaşabilirsiniz, ben işimin başındayım.” izlenimini yaratmanız gerekir. Çeviri dünyasında saat ve zaman konsepti yoktur. New York’taki müşterinizde gece 4’te yazışmanız gerekebilir, Almanya’dan acil bir kampanya lokalizasyonu gelebilir. Bazen iletişim danışmanı olarak müşterinizin yanında, belki yurt dışında bulunmak gerekir. Fakat her zaman ulaşılabilir ve erişilebilir olmak başka sorunları da beraberinde getirir. En basitinden çok yoğun olmazsınız, “ailenizi ihmal ediyor” olursunuz.

Türkiye’de faaliyet gösteren kadın girişimcilerin %63,4’ü evli ve 73,2’si çocuk sahibidir. Kadın çeviri işletmecilerinin aile ve iş yaşamı arasındaki yaşadığı rol çatışması bu yüzden fiziksel ve psikolojik olarak da ağır bir yüktür. Maaşlı bir işimiz olmadığı için -teşbihte hata olmaz- köpek balığı gibiyiz, durursak silinir gideriz. Hiçbir müşterinize “Ben 4 ay doğum iznine ayrılıyorum, başka büro ile çalışın, döndüğümde devam ederiz.” deme lüksünüz yoktur. Bir defa giden temelli gider, iş akmaya devam eder. O kadar emek de ziyan olur. O yüzden tatil gibi bir kavramı da unutmanız gerekir.

Çoğu çeviri işletmecisinin ilk yıllarında yardımcı personeli de bulunmaz. Her iş kendilerinden sorulur. Özetle çocuğunuzun ateşi çıktığı için ihaleye evrakları yetiştirememe gibi bir “amatörlüğe” ayıracak zamanınız yoktur. Profesyonel şirketler profesyonellik bekler. Hata yaptığınız için kimse size “Hepimiz insanız” demez ve hoş görmez. Çeviride hata yapamazsınız, risk tahmin ettiğinizden de büyüktür.

Kurumsal firmalarla çalışmak istiyorsanız çeviri işletmenizin saygın bir kurum olduğunu kabul etmeniz ve o şekilde sürdürmeniz gerekmektedir. Mesai saatleri içinde o telefonlara bakılması, o e-postaların yanıtlanması, o çevirilerin sakin kafayla tamamlanması, editlenmesi ve redakte edilmesi gerekir. Bunun yanında proje yönetimi, risk yönetimi ve mali yönetim de yapılmalıdır. Bir yanınızda telefon, önünüzde bilgisayar, bütün maddi ve manevi sorumluluk size aittir. Başarısız olma şansınız yoktur. “Boş” zamanlarınızda temizlenmesi gereken bir ev, yapılması gereken yemekler, yıkanacak çamaşırlar ve bulaşıklar vardır. Ve en “kutsal” göreviniz olan annelik için de zaman yaratırsınız. Yaratırsınız, çünkü gerçekte öyle bir zaman yoktur. Ve en çok da bu konuda sorun yaşarsınız. Hiçbir zaman kendinizi yeterli görmezsiniz, kaliteli zaman kavramının peşinde heba olursunuz ve en iyisi olsun diye uğraşırsınız. Fakat herkes sizden daha iyi annedir, çünkü onlar sadece annedir ve siz ne yaparsanız yapın onları aslında hiç oynamadığınız ve zaten var olmayan bir yarışta geçemezsiniz.

Bir koltukta 50 karpuz taşır, yöneticilik, proje müdürlüğü, mali danışman, son okumacı, müşteri temsilcisi vb. kariyer odaklı işleri tamamlar; annelik görevlerini, ev işlerini, yemek olayını hallederseniz bu defa da akraba ve arkadaşlarınıza istediğiniz kadar zamanı ayıramayabilirsiniz. Kendinizi parçalayarak ve belki hiç uyumayarak dostunuza ayırdığınız zamanda konuşulan şeyler ise şu olur:

“Sen de hep yoğunsun, gerçekten isteseydin gelirdin, ne zaman arasam meşgulsün.”

Hiçbir yeni dedikoduyu bilmezsiniz, özel günlere katılamazsınız, yeni anılarda isminiz geçmez, sizi sürpriz ziyaret etseler; çok isteseniz de iş yetiştirdiğiniz için ilgilenemezsiniz.

Bu kadar stresi kaldırırsanız “işkolik” olursunuz, kaldıramayıp ağlarsanız “duygusal” olursunuz. İkisinin ortasında kalırsanız “mutsuz” olursunuz…

Her şeyi bırakır, pes ederseniz “ben demiştim” olursunuz…

O yüzden kendiniz olun, kendi kadın hikâyenizi kendi kurallarınızla dokuyun, hiç kimse takdir etmese de kendi başınıza oturup okuyun!

Başında “kadın” olan her meslek gibi çeviri işletmeciliği de bu yüzden manşet değeri taşır ama on parmağında on marifet olan bizler için altından kalkılmayacak hiçbir zorluğu yoktur.

Şaşırtmaya devam edelim.

Her bir cümlesini dikkatle okuduğumuz bu samimi ve güzel yazı için değerli Senem Kobya’ya sonsuz teşekkürler.

Tags: