FONETİK (SES BİLGİSİ)
Yunanca “ses” anlamına gelen phōnḗ sözcüğünden türetilen ve “işitilen, duyulan” anlamına gelen phōnētikōs sözcüğünden gelmektedir. Bu bilim dalı, konuşmada kullanılan seslerin belirlenmesini, bunların konuşma organları içinde biçimlenmesini ve söyleyişte birlikteliği sağlar.
Dilleri birbirinden ayıran en önemli özelliklerinden biri ses düzenleridir. Ulusal kimliği ortaya koyan ses düzenleri aynı zamanda aksan ve ağızlarla gelen küçük ses değişiklikleriyle o yörenin de kimliğini belirler.
“Türkçenin konuşma dili olarak gelişimi ve canlılık kazanması, yazın diliyle uyum sağlaması ancak YENİ TÜRK ABECESİNİN kabul edilerek, hızla uygulanmasıyla gerçekleşmiştir.”
Akın ÖNEN
01.11.1928 tarihi itibariyle kabul edilen Latin kökenli Türk abecesinde 29 harf yer almaktadır.
Aa Bb Cc Çç Dd Ee Ff Gg Ğğ Hh Iı İi Jj Kk Ll Mm Nn Oo Öö Pp Rr Ss Şş Tt Uu Üü Vv Yy Zz
Her ulus kendi abecesini belirlerken konuşma dilindeki sesleri yazıya yansıtacak işaretler sistemi kurmuştur. Ancak doğal olarak tüm seslerin abeceye aktarılması imkansızdır. Abecemiz düzenlenirken olabildiğince az işaretle, tüm seslere yer verilmeye çalışılmıştır. Türkçede yaklaşık 40 ses bulunmaktadır ve bahsedildiği gibi bu seslerin hepsi abecemizde karşılık bulmaz. Bunlar:
- Geniz (nazal) n (ñ)
- Gırtlak sesi –hırıltılı h- (h)
- Çift dudak v’si (w)
- Kapalı e (é)
- İnce a [a], o [ø], u [Ω], ı [ï]
- İnce g, k, l
TELAFFUZ (SÖYLEYİŞ)
Telaffuz / söyleyiş, bir kelimenin ses, hece, ton ve vuru bakımından söylenme biçimi anlamına gelmektedir. Etkili ve düzgün konuşmada düzgün bir telaffuzun önemi büyüktür. Kelimeler ağzımızdan çıkarken seçtiğimiz kelimelerin veya bu kelimeleri söyleyişimizin, hitap ettiğimiz kişi üzerinde farklı etkileri olacaktır.
Türkçede ise yabancı kökenli olup dilimize girmiş kelimelere ayrı bir dikkat göstermemiz gerekir.
- Âşık: Seven kişi
Aşık: Ayak bileğindeki küçük bir kemik
- Âdet: Alışkanlık
Adet: Tane
- Hâlâ: Şimdiye kadar
Hala: Babanın kız kardeşi
Türkçe ses yönünden zengin bir dildir. Dildeki tüm sesler ve bu seslerin işaretleri olan harfler (ğ dışında) yazıda ve konuşmada ortaktır. Ayrıca Türkçedeki sesler gırtlaksı bir yapı taşımadığı için hırıltılı bir niteliği yoktur. Telaffuzu büyük ölçüde kolaylaştıran ses uyumu vardır. Tüm bunlar ve özellikle yazıldığı gibi okunup, okunduğu gibi yazılması Türkçeyi telaffuz açıdan kolaylık sağlayan bir dil yapar.
Telaffuzdaki bir diğer önemli noktaysa vurgu ve tonlamadır. Vurgu ve tonlamaya dikkat ettiğimizde kelimenin anlamını iletmek daha kolaydır.
VURGU
Konuşma, okuma sırasında bir hece veya kelime üzerine diğerlerinden daha farklı olarak yapılan baskı/aksana verilen isimdir “vurgu”.
Bir konuşmayı tekdüzelikten çıkarıp daha doğallaştıran vurgu, duygularımızı ve düşüncelerimizi daha net iletmeye ve daha anlaşılır kılmaya yarar. İki ya da daha çok heceli kelimelerde, kimi hecelerde ve cümlelerde ise kimi sözcük veya sözcük gruplarında bulunur. Her dilde vurgunun yerleri değişebilir fakat Türkçede istisnalar dışında vurgu yerini belirlememize yarayacak bazı kurallar vardır.
Türkçede vurgu genelde son hecededir ve kelimeye ekler geldikçe son heceye kayar. Fakat bazı durumlarda vurgu son hecede değil, diğer hecelerde bulunabilir. Bunlardan bazıları:
- Yer adlarında vurgu genellikle ilk hecededir. (Ankara, Samsun, Erzurum, İzmir, Konya, Avrupa, Sofya vb.)
- Sonu –ya ile biten yer isimlerinde vurgu sondan bir önceki hecededir. (Sakarya, Mudanya, Almanya vb.)
- Zarf ve bağlaçlarda vurgu ilk hecededir. (önce, yalnız, ayrıca vb.)
- Türkçede bazı ekler vurgusuzdur ve vurguyu önündeki heceye atar. (-ma/me – uğraşma, -ca/ce/ça/çe – uysalca, -madan/meden – öğrenmeden)
- Dilimizdeki yabancı kökenli sözcükler için vurguda net bir kural yoktur. Kelime başında, ortasında veya sonunda olabilir.
- Hece sonundaki sert ünsüzler vurguyu bulunduğu heceye taşır. (Bu ünsüzler: “ç, k, p, r, ş, z” dir; kaçtım, yokmuş, saptı, ordu, şaştı, ezdi vb.)
- Sıfatı, pekiştirme sıfatına çeviren hece vurgulanan hecedir. (“sım”sıkı, “kıp”kırmızı)
KAYNAKÇA:
- Türkçeyi Türkçe Konuşmak – Akın ÖNEN
- Güzel ve Etkili Konuşma – Emin ÖZDEMİR
- Milli Eğitim Dergisi – Murat ÖZBAY