| İfade (İngilizce) | Karşılığı (Türkçe ya da İngilizce açıklama ile) |
| Joe Shome. | A regular person. Often but not necessarily with a slightly negative connotation. Etymologically related to “Average Joe” and “Schmo” a Yiddish word for idiot. |
| I don’t buy it. | yemedim (Kandırma durumuna karşılık) |
| Haters gonna hate! | It means that people who don’t like you will always find a reason to dislike you, no matter how stupid that reason may be. |
| doesn’t/ don’t know jack | know (nothing) anything at all |
| We didn’t do jack. | bir şey yapmadık |
| take a reincheck | daha sonra telafi ederim |
| easy come, easy go | said when something, especially money , is easily got and then soon spent or lost |
| Take a five! | Beş dakika mola ver. (High five ile eş anlamlı değil.) |
| You better get yourself together! | Kendine gelsen iyi edersin! |
| East Jesus! | referring to a place that is ungodly far away |
| John Doe/ Jane Doe | kimliği belirsiz erkek/ kadın |
| Let sleeping dogs lie. | meseleyi kurcalama- yasadışı/ kaza durumlarında Do not instigate trouble.; Leave something alone if it might cause trouble |
| being Switzerland | tarafsız olmak |
|
Jack of all trades |
a person who is good at many things but has no particular specialty (often with master of none at the end) |
| Bob is your uncle. | beş dakikada Beşiktaş, işte bu kadar kolay |
| Don’t kill my vibe. | keyfimi kaçırma (Bazen, benden uzak dur, anlamında da kullanılır.) |
| piece of cake | çocuk oyuncağı anlamında |
| Early bird catches worm. | erken kalkan yol alır
|
| Excuse/pardon my French | Phrase mumbled insincerely immediately after or before one swears a blue streak within earshot of the elderly, the young, or the simply uptight. |
| mind/ watch your manners | terbiyeni bozma uyarısı anlamında |
| Don’t wait, just dig in! | Bekleme, (yemeğe) yumul! |
| She is not the only fish in the sea. | Sana kız mı yok? |
| Spit it out. | Çıkar ağzındaki baklayı. Dökül. Anlat. |
| I know …. like the back of my hand. | …. avcumun içi gibi tanırım/ bilirim. |
| cry over split milk | to be unhappy about what cannot be undone. (See also It’s no use crying over spilled milk.) |
| Bottoms up! | Şerefe! İçkiyi bir yudumda bitirmek, fondip yapmak. |
| We’ve got company. | davetsiz misafirlerimiz var |
| These are small potatoes. | bunlar hava civa |
| to keep fingers crossed | şans dilemek |
| sitting ducks | açık hedef olmak |
| six ways to Sunday | mümkün olan her biçimde |
| And Bob’s my uncle. | her şey yolunda |
| rub someone the wrong way | birinin tepesini attırmak
to irritate someone, to annoy someone |
| take it one day at a time | anı yaşamak |
| be on first name basis with someone | biriyle içli dışlı olmak, senli benli olmak, iyi arkadaş olmak, adıyla hitap etmek, çok yakından tanımak |
| fall on deaf ears | kulak asmamak, dikkate almamak, duymazdan gelmek |
| to spill the beans | baklayı ağzından çıkarmak |
| Pick up one’s marble and go home. | tası tarağı toplayıp gitmek |
| in the offing | eli kulağında, çok yakında |
| to learn the ropes | yeni bir şeyler öğrenmek, işi öğrenmek, alışmak |
| crooked as a barrel of snakes | üçkağıtçı, düzenbaz |
| whistle for something | something that you say which means you are determined that someone will not get what they want |
| the only game in town | tek, türünün en iyisi, rakipsiz |
| bite the dust | nalları dikmek |
| a loose cannon | sağı solu, ne yapacağı belli olmayan kişi
a person who cannot be completely trusted because their behaviour is sometimes strange or violen |
| behind bars / in the can / in the nick | kodeste |
| snitch / rat | ortaklarını satan suçlu / gammaz |
| major league bullshit | çok büyük saçmalık / palavra |
| nock you into next week | yumruk yemişe dönmek
it comes from the implication that you’ll hit someone so hard as to render them unconscious until some time next week. |
| Watched pot never boils. | Başında beklenen su asla kaynamaz.
Time feels longer when you’re waiting for something to happen.
|
| Have one’s brains fucked out. | yatakta haşat edilmek |
| Fuck someone’s brains out. | birini yatakta haşat etmek |
| Scratch that! | Boşversene, neyse vazgeçtim, geri alıyorum, yok yok, unut gitsin! |
| Catch off guard. | gafil avlanmak, hazırlıksız yakalanmak |
| Burst a blood vessel. | tepesi atmak, çok sinirlenmek, burnundan solumak, küplere binmek, çok uğraşmak, kıçını yırtmak, her yolu denemek |
| get a kick out of | zevk almak, hoşlanmak, haz almak, keyif almak |
| yield the floor for someone | sözü birine devretmek |
| Take somebody off his high horse. | Burnunu sürtmek.
When someone at work thinks they are better than anyone else and tries to slam someone for following the rules. |
| pay an arm and leg for something | çok pahalıya mal olmak |
| two/three sheets to the wind | zil zurna sarhoş olmak; ayakta duramayacak kadar sarhoş olmak; alkol sınırını aşmış olmak |
| rip somebody off | birini alışverişte kazıklamak |
| behind the eight ball | başı belada |
| have a long rap sheet | sabıkası kabarık |
| hustle-drugs | uyuşturucu veya çalıntı mal satmak |
| take someone for a ride | birini dolandırmak |
| ice / whack / smoke / off somebody | birini temizlemek |
| hold / stick up a place | bir yeri soymak |
| hooker / streetwalker | fahişe |
| cop | aynasız, polis memuru |
| the heat / fuzz | polis teşkilatından kimse |
| wet behind the ears | acemi, çaylak |
| drive someone crazy/bananas | birini delirtmek, çıldırtmak |
| bury the hatchet | barışmak, savaşa, kavgaya son vermek |
| cut no ice | İnandıramamak |
| go to bat for someone | Zor durumda olan birine yardım etmek. |
| tide over | atlatmak, üstesinden gelmek, idare etmek |
| beg to differ (with) | birisiyle aynı fikirde olmamak |
| chill out | sakin ol |
| Hold one’s horses | sakin ol, acele etme anlamında |
| I’m all ears. | can kulağıyla dinlemek |
| Your goose is cooked. | Ayvayı yedin. |
| bread and butter | geçim kaynağı, ekmek parası için |
| Keep the change. | Üstü kalsın. |
| to give someone the cold shoulder | birine soğuk davranmak / yüz vermemek |
| So long! | Şimdilik görüşürüz. Hoşça kal! |
| Godspeed! | İyi yolculuklar, yolun açık olsun. |
| give me a break | bağlama göre “Bir rahat ver” ya da “Güldürme beni” |
| alma mater | öğrenim görülen, mezun olunan okul |
| for a lark | şakasına, şaka olsun diye |
| Say ‘uncle! | Pes et! |
| to go long way back | geçmişimiz var |
| to stomach | bir olayı hazmetmek |
| to go around in circles | Yerinde saymak. |
| Language please! | Birisi kaba veya küfürlü konuştuğu zaman kullanılan bir deyimdir, o birisi de genellikle yasca küçüktür, kendisini uyaran da büyügüdür (ebeveyn veya ögretmen). “söylediklerine dikkat et” yetersiz kaliyor yani, “terbiyemizi bozmayalim” “terbiyeni bozma” hatta “terbiyemizi bozmayalim efendim” diye çevrilebilir. |
| Watch your language please! | Ağzından çıkanı kulağın duysun! |
| I’m broke. | parasızım, çulsuzum |
| So be it. | Peki, öyle olsun. (Amen: amin olarak da kullanılır) |
| Keep your nose clean! | pis işlere bulaşma |
| weed / grass | ot (marijuana yani) |
| go all out | elinden geleni yapmak |
| Put your money where your mouth is. | yap da görelim o zaman
to show by action that you believe in what you are saying |
| take the rap/ fall/ blame | sorumluluğu/ suçu üstlenmek |
| Make ends meet | geçimini sağlamak, ay sonunu getirmek |
| beyond/ without a shadow of a doubnt | şüphesiz, kesinlikle, su götürmez |
| go all lengths | her yolu denemek |
| pull a fast one on someone | birini dolandırmak, ketenpereye getirmek |
| tell a cock and bull story | maval okumak, hikaye anlatmak |
| drive someone up the wall | birini uyuz / kıl etmek |
| get the shaft | haksızlığa uğramak, mağdur edilmek |
| get laid | (have sex) cinsel birliktelik yaşamak |
| hit the roof | öfkeden kudurmak, deliye dönmek, dellenmek |
| give someone the boot | birini kovmak |
| get the boot | kovulmak |
| Get your act together. | Kendine gel, daha iyi çalış, konsantre ol |
| It’s not rocket science. | O kadar zor değil. |
| miss the boat | çok geç |
| come rain or shine | Ne olursa olsun |
| Top o’ the mornin | Sabahın köründe |
| Dry as a bone | to describe an abnormal degree of thirst, or an empty water jug after a several hours of working in the fields, or a dry creek that normally ran through the cow pasture. In periods of drought, our fields would get dry as a bone. |
| On the same wavelenght | aynı düşüncelere sahip olmak |
| Greener pastures
|
daha iyi koşullar/olanaklar |
| Over the moon
|
havalarda uçmak, ayağı yerden kesilmek |
| Lowest of low | beterin beteri |
| Pull the rug from under | desteğini çekmek |
| Be blindsided
|
gafil avlanmak, hazırlıksız yakalanmak |
| Not for the faint of heart
|
herkesin kaldırabileceği bir şey değil, korkaklara göre değil |
| Under someone’s nose
|
birisinin burnunun dibinde, gözünün önünde |
| Sweep someone’s issues under the rug
|
sorunları halının altına süpürmek |
| The nitty gritty | konunun özü, aslı, can alıcı noktası |
| Double-edged sword
|
iki tarafı da keskin kılıç |
| People pleaser
|
herkesle arasını iyi tutmaya çalışan kişi |
| Flip side
|
madalyonun diğer yüzü |
| Keep on your toes
|
tetikte beklemek/olmak |
| Be at someone’s beck and call | birisinin kapısına köle/emrine amade olmak
|
| Be all that and a bag of chips | istenilen tüm özelliklerin yanı sıra başka pozitif özelliklere daha sahip olmak |
| The Talk | ebeveynlerin çocuklarına cinselliği ilk kez anlattıkları konuşma |
| Betty Homemaker/Hilda Housewife | Kendisini eşine, çocuklarına ve ev işlerine adamış kadına verilen isim. (Bizdeki Ayşe Hanım Teyze gibi)
|
| Be taken for granted | çantada keklik görülmek |