Düşünün ki Avustralya’da doğan melez bir çocuksunuz ve doğumunuzdan kısa bir süre sonra ailenizden kopartılıp beyaz ırktan bir ailenin yanına veya beyaz ırklar tarafından yönetilen bir kuruma veriliyorsunuz. Küçüksünüz, ses çıkaramıyorsunuz hatta o zamanlar neler olup bittiğini dahi idrak edemiyorsunuz. Bir süre sonra aile, size kendi aileniz olmadığını söylediğinde veya kurumda kaldığınız süre zarfında ailenizden kopartıldığınızı anladığınızda yıkılıyorsunuz fakat elinizden bir şey gelmiyor, size sorulmadan dayatılan bu hayatta yaşamınızı öylece sürdürmeye çalışıyorsunuz. Böyle bir durumda ne hissederdiniz? ‘Stolen Generation’ olarak adlandırılan ve Türkçesi ‘Çalınmış Nesil’ olarak bilenen, ailelerinden zorla kopartılan yerli Aborjin çocuklarının kısa bir özetini geçerek, sizlere konu hakkında giriş yapmış oldum. İngilizlerin Avustralya’ya yerleşmesiyle birlikte ilerleyen, yerli Aborjin çocuklarına yönelik planlar doğrultusunda 1910-1970 yıllarında gelişen bir politikayı ve bu politika sürecindeki travma dönemini sizlere kısaca anlatmak istiyorum.

Asimilasyon politikası kapmasında yerli Avustralya halkı;

-”Beyaz Avustralya halkının inancını benimsemeli,

Beyaz Avustralya halkı gibi giyinmeli” gibi şartlar ile ancak bazı haklara sahip olabileceklerdi.

Milletler Topluluğu, yerli Aborjin halkının dil, din, inanç ve hatta danslarına dahi karışarak halkı yok etme düşüncesi ile Aborjin çocukları beyazlar tarafından yetiştirerek onları beyazların toplumuna adapte etmek ve bu çocukların soylarının beyaz ırk olarak devam etmesi üzerindeki planlarını ne yazık ki uzun yıllar sürdürdü. Bu politika çerçevesinde yerli çocukların  -genellikle melez olan ’half-caste’ yerli çocuklar seçildi. Sebebi ise ten renklerinin daha açık renge sahip olması ve beyaz toplumuna asimile edilmelerinin daha kolay olabileceği düşüncesiydi- isimleri dahi değiştirilerek, kendi dillerinin konuşulması yasaklanmıştı. Kurumlara ya da beyaz ailelere gönderilen yerli Aborjin çocukları, işçi olarak çalıştırılıp, beyazlarla aynı haklar verilmeyip, herhangi bir eğitim-öğretim süreci içine alınmayıp; psikolojik ve duygusal yönden zedelenen, ırkçılığa maruz kalan bir nesil olarak yetiştirildi. Bir yandan çocuklar için zorlu bir süreç yaşanırken bir yandan da zorla çocuklarından koparılan ailelerin ‘aile’ kavramını öğrenemeyip, keder içinde sağlıklı yaşam sürememelerine şahit olduk bu nesilde. Çalınmış Nesil çocuklarının sayısı rakamsal olarak bir netlik kazanamamış olsa da uzun yıllar sürdüğünü göz önünde bulundurursak sayının az olmadığını biliyoruz.

Bunu biliyor muydunuz?
Avustralya tarafından yapılan bir istatistiğe göre; 25 yaşın üstünde her 10 Aborjinden birisi çocuk yaşta ailesinden uzaklaştırılmıştır.

   ”Güney Avustralya hükumeti, Çalınmış Nesil insanlarının sayısını belirlemenin güç olduğunu dile getirdi.”
– 2007 tarihli bir makale ifadesi

Günümüzden çok da uzak olmayan bu zaman diliminde asimilasyona maruz kalmış çocukların statü içerisindeki zorluklar karşısında neler yaşadıklarını, hangi duygularla hareket ettiklerini ele alan birçok edebi eser ve bu eserlerin beyaz perdeye uyarlanmış versiyonları vardır. Bu yazımda sizlere sunduğum ve merak uyandırmaya çalıştığım bu konuyu gelin bir örnekle daha detaylandıralım. ‘Çalınmış Nesil’ denilince aklıma gelen ilk ve en dokunaklı filmi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Film, Avustralya beyazlarının ‘yabani yerli’ olarak adlandırdığı melez çocukları ailelerinden ayırıp beyazların kültürüne zoraki adapte etmesini konu ediniyor. Molly (14) adlı ana karakterimiz ve kuzenleri Gracie (10) ve Daisy (8), aileleri ile belli bir dönem geçirdikten sonra koparılmanın yaşattığı duygusal anları en çıplak haliyle bizlere sunarken bir yandan da bu durumun toplum üzerindeki etkisini gösteriyor bizlere. Kendi ırkının geleneğinde olmayan yaşama zorlanmak,  ‘‘ ‘beyaz’ olmaya zorlanmak’’ filmde asıl anlatılmak istenen konu olmakla birlikte, yerli çocukların bu dayatmaya karşı mücadelesini ve filmin adını taşıyan -aslında tavşanları uzaklaştırmak için yapılan- çitten geçilip kilometrelerce yol kat edilen bir özgürlük mücadelesini anlatıyor.

Sırasıyla soldan Gracie(10), Daisy(8), Molly(14)



Beyaz Avustralyalı polislerin, yerli halkın çocuklarını yakalayıp onlardan ayırması adlı bu kare filmin en duygusal anlarından birisi şüphesiz

Şimdi tekrar düşünün ki 60 yaşındasınız ve yaşamınız boyunca ailenizden uzakta, bambaşka bir hayatta, tanımadığınız insanlarla yaşamışsınız. 60 yaşındasınız ama hayattan vazgeçeli yıllar olmuş ve bu sizin suçunuz değil. Sizce de bir özrü hak etmediniz mi?

İstemsizce düşünüyor insan, bunca şey olurken insanlık neredeydi? Ya da bu politikanın sonucunda neler oldu? Travmalar, kayıplar, bölünmüşlükler…

Zaman ilerledikçe buna daha fazla dayanamayan Aborjinler, birçok uğraş sonucu Bringing Them Home’ olarak tarihe geçen ve Türkçesi ‘Onları Eve Getirmek’ olan raporla başlattıkları mücadelelerinde nihai sonucu ne yazık ki çok geç aldılar.

Tarih 18 Şubat 2008’i gösterdiğinde, dönemin Avustralya Başbakanı Kevin Rudd,  Aborjinler için oylanan ‘Özür Raporu’nun kazanılması üzerine bu raporu tüm kamuoyuna sundu. Söz konusu rapor kapsamında birçok kez özür dileyen Başbakan, yeni nesil Aborjinlere; geçmişlerinden, tarihlerinden, bağlarından, dillerinden ve kültürlerinden çalınanlardan sonra en azından bir özür vermiş oldu.

Kaynak

StolenGeneration

Aborijinler

ÇalınmışBirNesil Grid Table

Tags: