Yıl 1985, Arazi Sahibi Mahmuz Yıldız’ın Amcası tarla sürerken bir heykel bulur, müzeye götürür ama kimse ilgilenmez, kireç taşıdır diyerek oralı olmazlar… Heykeli bir odaya koyarlar… 1992 yılında Alman arkeologlar bir yerde kazı yaparlarken bazı heykeller bulurlar ve çıkan bu heykelleri müzeye teslim etmeleri sırasında Göbeklitepe’de çıkan o heykeli görürler… Araştırmaya başlarlar. Mahmut Yıldız’a ulaşırlar. Ya sonra?

Göbeklitepe tarihin akışını değiştirdi, evet. Medeniyet tarihini yeniden yazdı. Biraz merak ve biraz tesadüfle yapılan arkeolojik keşiflerle insanlık tarihi yeniden yazıldı. Doğal bir oluşum gibi gelen bu yer Şanlıurfa’nın 12km uzağında olup 1963 yılında İstanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi tarafından yapılan kazılarla meydana çıkmıştır.

Elbette ki 1995 yılında Şanlıurfa Müzesi başkanlığında Prof. Dr. Klaus Schmidt danışmanlığında ilk arkeolojik kazılar başlamış bulunmaktadır.

Oymalar, mabetler ve taş heykellerle oluşmuş hayal ötesi bir tapınak… 12 adet T biçimli sütunlarla çevrili alanlar ve merkezinde boyu 6 metre olan iki adet insan figürü… Sütunlara kazılı aslan, turna, boğa, yılan, yaban domuzu, tilki, akrep, örümcek figürleri. İnsanların oturup tören izleyebileceği yerler ve sıvı kullanılarak yapılan törenler için sıvı geçirmez bir zemin… Neolitik Dönem (Cilalı Taş Devri) için henüz dünyanın hiçbir yerinde böyle bir tapınak görülmedi. Yani göçebe toplulukların tarımı öğrenerek yerleşik hayata geçtikleri biliniyordu fakat bu keşifle, yaşı 12.000 yıl olarak ölçülen fakat henüz küçük bir kısmı meydana çıkmış bu tapınak tüm bilinenleri yerle bir etti. Tapınaktaki 12 sayısı ise gizemini korumakta ve dünyanın ilk tapınağı olan Göbeklitepe de gizemini korumaya devam ediyor.

İnsanların sadece avcılık yapmak üzere kurulu hayatlarının olduğu, yabani yaşam tarzı sürdürdükleri düşünülürken bu gösterişli yapı, mimarisi açısından aslında o insanların hem matematik hem estetik zekaya sahip olduklarını ve göçebe olarak düşünülen bu toplumun aslında yerleşik hayata geçtiğini ve organize bir toplum olduklarını ortaya çıkarmakta çünkü metrelerce yükseklikteki ve tonlarca ağırlıktaki dikili taşların taşınması, üzerindeki çeşitli desenler, yapının tamamı ancak organize bir toplumla yapılabilirdi, bu organize işbirliğinde iletişim için bir dilin olması şarttı ve bu da işte o zamanlarda dahi bir dilin varlığını göstermekteydi. Göbeklitepe’deki tabletler keşfedilince, daha önce en eski örneklerine Hindistan’da karşılaşılan Hint- Avrupa dilleriyle bağlantısı olduğu ortaya çıktı. Hatta bu dillerinin menşenin burası olduğu düşünülmektedir.

Fatma Zehra AKBULUT

Neden yaptılar ve niçin toprağa gömdüler? Göbeklitepe gizemini koruyan ve bilinmezliğe götüren bir keşif. İnsanlar henüz tekerleği bile bulamamıştı fakat Tanrı’yı bulmuştu…

Şanlıurfa çevresi ‘bereketli hilal’ adı verilen toprakların içinde kalmaktadır. Bu çevrede dünyanın ilk köyleri kurulmuştu. Bunların bilinen en eskisi Suriye’deki El Ahmar idi. Göbeklitepe 200km uzak mesafeden görülebilecek bir mesafeye yapılmıştı. Mistik bir geçmişe sahip şehir Şanlıurfa, bu araziyi kutsal bilirmiş ve orada yaşayanlar bahar aylarında burada kurban kesip adak adarlarmış.

İnsanlık tarihinin ilk merkezi olduğu düşünülen Göbeklitepe’de ilk kez keçi, koyun, domuzun evcilleştirildiği düşünülüyor ve yabani bitkilerden buğday mercimek arpa bezelye gibi bitkilerin işlenmiş ilk tohumlarına burada rastlanılıyor ve bu da Avcı-Toplayıcı toplumun tarihini daha geriye atıyor. Çalışmalar bölgede yaklaşık 3 bin civarında nüfusun olduğunu gösteriyor.

Fatma Zehra AKBULUT

Şanlıurfa civarında Göbeklitepe gibi alanlardan 12 adet daha olduğu Ardahan Üniversitesi tarafından ortaya çıkarıldı, diğer yerler Göbeklitepe’den daha eski olabilir fakat onlar üzerinde bir kazı çalışması henüz yapılmış değildir, radar teknolojisi sayesinde onlardan haberdar olunmuştur. Göbeklitepe hakkında somut ve net bir bilgi yoktur çünkü bu yapı, yazının bulunmasına 8000 yıl kala inşa edilmiştir fakat Şamanizm ile alakalı olabileceği üzerinde görüşler vardır. Lakin bu söylentiler sadece söylenti olarak kalmaktadır.

Yuvarlak biçimli Göbeklitepe’nin Nuh Tufanı’nı temsil ettiği de hipotezlerden sadece birisi ki Nuh’un Gemi’sinin de yuvarlak olduğu bilinmektedir. En güçlü teori ise buranın dini bir toplanma alanı, tapınak, tapınma ritüellerinin gerçekleştiği bir alan olduğudur. Taşların üzerinde Kutsal Kitap Veda’dan alıntılar ve ona benzerlikler mevcuttur. Ayrıca yine bu yapının yıllar önce bir afet veya helak oluşla değil de insan eliyle üzerinin örtüldüğü bilinmekte. Bu ise iki fikir ortaya atıyor, ya bu insanlar din değiştirdi ve eski din ve geleneklerinden tek bir kalıntı dahi istemiyorlardı yahut onlar için çok özel olan bu yapıyı birilerinden korumak amacıyla gizliyorlardı. Bunu sağlamanın en iyi yolu ise onu tamamen görünmez kılmaktı.

Fatma Zehra AKBULUT
Tags: