Herkes, bir kere de olsa bu duyguyu yaşamıştır. Eller ve bacaklar titremeye başlar, midenizde kelebekler uçuşur çünkü az sonra kalabalık bir kitlenin önünde konuşma/sunum yapacaksınızdır. İster küçük bir sınıf sunumu ister kalabalık bir oditoryum; tüm gözler üzerinizdeyken konuşmanın vereceği heyecanı tahmin edersiniz. Bu heyecan dolu anlar, bazıları için, geçip gidecek bir kaç dakika ya da saatten ibaretken bazıları için düşüncesi bile korkunçtur.

Öncelikle şu unutulmamalıdır; neredeyse tüm kariyer alanlarında topluluğa hitap kaçınılmazdır. Rahat ve başarılı hitabet yeteneğinin doğuştan geldiği düşünülse de devamlı uygulama ve geliştirmeye yönelik ipuçları, farkına varamadığınız bu yeteneğinizi keşfetmenizi sağlayabilir.

Toplum önünde konuşma yapabilmek neden önemli? 

Fen bilimleri ağırlıklı okullarda, sosyal bir beceri olan hitabetin o kadar da önemli olmadığı düşünülür. İletişim Fakültesi okutmanı O’Conner, etkili konuşmanın tüm branşlarda ne kadar önemli olduğunu anlatıyor:

“Hitabet becerileri, uzun yıllarda gelişir insanda. Çok az insan bu konuda doğuştan rahat ve başarılı bir yapıya sahiptir. Ancak püf noktaları fark ettiğinizde hem kişisel hem de mesleki hayatınızda ‘kendinden emin’ bir intiba bırakırsınız.”

Teknik bilgi ve beceriler üzerine kurulu bazı alanlarda, iletişim becerileri göz ardı edilebiliyor. Alanınızda tam bir dahi olabilirsiniz; fikirlerinizi, diğer insanların ulaşıp anlayabileceği şekilde birleştiremez ve aktaramazsanız dehanızın topluma faydası nedir?

Mühendislik öğrencisi ve aynı zamanda İletişim Fakültesi öğrencisi olan Jason Freeman, asıl lisans programı bunu öngörmese bile iletişim becerileri ve hitabetin büyük önem taşıdığını belirtiyor:

“Bir mühendis adayı olarak, hitabet, benim çok da iyi olduğum bir konu değil. Ancak bir gün yönetici pozisyonuna geçince bu yetenek işime yarayacak.”

İletişimin, başarının kilitlerinden biri olduğu tek alan fen bilimleri değil. Hava Kuvvetleri yedek subayı Brandon Spadafora, hitabetin kaçınılmaz ve önemli rolünü şöyle anlatıyor:

” Bir asker olarak belirtmeliyim ki, kalabalık gruplara hitap etmek, bizim işimizin çok büyük bir kısmını oluşturuyor. Bir başkanın halka  etmesi gibi biz de daha küçük bir bağlamda aynı konumda iletişim kuruyoruz. Günlük olarak sivillere ve askerlere hitap ediyoruz. Motivasyon konusunda çıkış noktam şu oldu: Rütbeli bir generalle, önemli bir operasyonun bilgilerini verebilecek kadar iletişim kurabiliyorsam, bir grup öğrencinin karşısında neden konuşamayayım?”

Alanınız ne olursa olsun, etkili iletişim kurmanızı kaçınılmaz kılacak bir diğer konu; iş görüşmeleri ve mülakatlar. Bunların da ötesinde, işe başlamanız durumunda, meslektaşlarınızın ve yöneticilerinizin karşısında konuşmalar ve sunumlar yapmanız beklenilecek.

“Geriliyorum, nasıl üstesinden gelebilirim?”

Pek çoğumuz bu tür iletişim becerilerinin öneminin farkında olsa da iş uygulamaya gelince geriliyor, heyecanlanıyoruz.

O’Conner, bir sorunun farkında olmanın, o sorunun çözümünün ilk adımı olduğunu vurguluyor:

“Konuşma/sunum yapacağımız zaman, heyecanlanmanın ve gerilmenin mantıklı olmadığının pekala hepimiz farkındayız ama o an gelince duygular kontrolümüzden çıkıyor. Yaşadığınız duygunun adını koyun ve bunu kendinize itiraf edin. ‘Endişeliyim, gayet normal.’ deyin ve kendinizi sakinleştirin.”

Spadafora, çekingenlik konusunda tavsiyelerini sıralıyor:

” Kendinize güvenin ve kürsüde sesiniz çıksın. Konuya hakim olmasanız bile bu intiba sizi cesur gösterecektir. Başarana kadar taklit edin. Sadece tüm güveninizi, söyleyeceğiniz ilk kelimeye de olsa aktarın. Heyecandan yanlış bir bilgi aktarsanız da sırf bu özgüvenli tutumunuzdan dolayı 10 kişiden 9’u bunu fark etmeyecektir.”

Konuşma/sunumlarda yaşadığımız endişe, spor yarışmalarındakiyle oldukça benzer. Çık ve yap! İlk önce karamsarsınızdır. Daha başlamadan bitsin istersiniz. Ne zamanki bir cesaretle konuşmaya başladınız, o zaman anlıyorsunuz aslında o kadar da korkunç olmadığını ve yapabildiğinizi hissediyorsunuz.

İnsanların, kendilerini nasıl takdim ettikleri ve nasıl bir intiba bıraktıklarında, ‘kişilik’ önemli bir rol oynuyor. “Kimi insanlar, yapıları gereği, duygu, düşünce ve bilgilerini çok rahat bir şekilde insanların önünde ifade edebilirler. Kimileri ise daha sessiz kalmayı tercih ederler ki böyle bir karakterdeysiniz, dikkati bir anda üzerinize toplayacak durumlardan çekinmeniz ya da kaçınmanız çok normal.” diyor O’Conner.

‘Içekapanık’ da diyebileceğimiz bu kişiler için ipucu veriyor Spadafora:

“Karşınızdaki kitleye cesaretli olduğunuzu hissettirirseniz, cesaret sizi bir şekilde kucaklar.”

Uygulama gerçekten işe yarıyor mu?

Mesleği gereği deneyimli bir konuşmacı olan inşaat mühendisi Rebecca Lopez, konuya açıklık getiriyor:

“Özgüven bir yere kadar! Köreldiğiniz bir konuda şans her zaman yanınızda olmayabilir.”

Kural basit: pratik yapın. Kalabalık bir kitlenin önünde sakin kalabilmeye alışmak yıllar alabilir ama prova ve pratiklerle bu süreci kısaltırken aynı zamanda etkiyi artırabilirsiniz.

2004’ten beri hitabet kursları veren O’Conner, bir çok püf nokta paylaşıyor:

“Önünüzde bir grup insan varmış gibi prova yapın. Aldığınız pozisyon çok önemli. Özellikle kollarınız nasıl duruyor dikkat edin. Omuzlardan çökük durmayın. Gerçek kitlenin karşısına çıkmadan önce gözlerinizi kapatın ve kendinizi başarılı bir sunumun sonunda takdir dolu gözler üzerinizde hayal edin.”

İzleyici / Dinleyici Kitle

Sayısı belirsiz gözler kendisine yönelince, aklındakileri unutmak ve ne söyleyeceğini şaşırmak, insanın doğasında vardır. Şunun bilincinde olmak gerekir ki; karşınızdaki kitle, sizi küçük düşürmek için orada değil.

Sosyal varlıklarız; kabul görmek ve takdir edilmek isteriz. Tüm gözler üzerinizdeyken risk büyüktür; reddedilebilirsiniz, hata yapabilirsiniz ve tüm bunlar herkesin gözü önünde olabilir. O an hassassınızdır ve bunu saklayamazsınız. Aklınızdan çıkarmayın: insanlar, sizin başardığınızı görmek için orada; size domates fırlatmak için değil.

• İlginizi çeken konularda konuşabileceğiniz faaliyetlere katılmanız da bu yolda yardımcı olacaktır.

• Çoğu insan, ne anlattığınızı hatırlamayacak ya da o an  dikkat bile etmeyecektir. Bu durumda, heyecanlanarak sadece kendi üzerinizde baskı kurmuş oluyorsunuz. Kendiniz olun; orada olanlar, sonrasında olacakları, sandığınız kadar etkilemeyecektir.

• Hatırlamadığınız bir kelime veya açıklayamadığınız bir nokta olduğunda üzerinde durmayın; yaşadığınız gerilime değmez.

• Sunumunuz/konuşmanız bittiğinde, tüm suçlayıcı okları kendinize yöneltmeyin. Yapımız gereği, kafamızdaki ideale ulaşamadığımızda utanç duyarız. Kendinize karşı acımasız olmayın.

• Bununla birlikte, öz analiz, kendinizi geliştirmenizin etkili bir yoludur. Nerede eksikleriniz, hatalarınız olduğunu kendinize sorun ve cevaplamakla kalmayın; bir sonraki konuşmada bu açıkları nasıl kapatabileceğinizi düşünün. Kendinizi eleştirdiğinizde olumsuzluklarla başa çıkamıyorsanız, başkalarından geribildirim alın. Karşılaşacağınız yıkıcı bir yorum bile sizin için bir başlangıç noktası olmalı.

 


Kaynak:

reporter.rit.edu

Tags: