Geçtiğimiz her gün, teknolojiyle olan bağımız daha da güçlendi. Teknoloji hayatımızın her yerinde; evimizde, arabamızda, ceplerimizde, avucumuzun içinde.

Teknoloji bize sağladığı yüzlerce kolaylıktan dolayı çoğumuzun ilk başvurduğu şey oldu. İnsanlara kolaylık sağlamakla kalmadı, günlük hayata dair insanların vakit geçireceği birçok aktiviteyi de beraberinde getirmiş oldu. Hala dünyaya bir şeyler katmaya devam ediyor ve edecek. 

Teknolojinin ve teknolojiyle ilgilenmenin başlı başına bir meslek dalı olması ve beraberinde getirdiği birçok mesleğin dışında, teknoloji diğer bütün alanlarda da yer almaktadır. Adeta insanlara “iş arkadaşlığı” yapmaktadır. Sağlık sektöründen, alışveriş yaptığımız semt pazarlarına kadar her alanda kullanılır. Peki teknoloji “çevirmenlik” mesleğini nasıl etkilemiştir? Bilgisayarlar nasıl çeviri yapabilirler? Çeviri programları nasıl ortaya çıkmıştır? Gelin bu soruların cevabına birlikte göz atalım. 

Bir bilim yazarı ve bilgisayar programları araştırmacısı olan Michael Niensen bu konuya şöyle değiniyor: 

1950’lerde yaşadığınızı ve dünyanın ilk bilgisayarlarından birini kullandığınızı düşünün. Bir şirket size geliyor ve şöyle diyor: ‘Elimizde Fransızcadan İngilizceye tercüme edilmesini istediğimiz 10 milyon kelimelik bir metin var. Çevirmenlerle de görüşebiliriz fakat bilgisayarın bu tercümeyi otomatik olarak yapmasının mümkün olup olmadığını bilmek istiyoruz.’
Bilgisayarlar daha yeni olduğundan kimse bilgisayarlar üzerinden otomatik çeviri yapma gibi bir girişimde bulunmamış fakat siz böyle bir işe kalkışmaya karar veriyorsunuz. Her cümleyi inceleyen ve cümlelerin dilbilgisi yapılarını anlamaya çalışan bir program yazıyorsunuz. Bu program fiilleri, fiillerle gelen isimleri, isimleri değiştiren sıfatları ve daha birçok şeyi bulmayı amaçlıyor. Cümlenin dil bilgisi anlaşıldığında, programınız bu cümlenin yapısını İngilizceye dönüştürüyor ve kelimeleri tek tek İngilizceye çevirmek için Fransızca-İngilizce sözlük kullanıyor.
Yıllardır, ‘dilsel yapıyı ifade eden ve uzun kurallar listesinden oluşan bir sistem’ çoğu bilgisayarlı çeviri sisteminde kullanılmaktaydı. Ancak 1980’lerin sonlarında IBM’nin Yorktown Heights NY’deki Thomas J. Watson Araştırma Merkezinden bir ekip bu konuyu tamamen farklı bir yaklaşımla ele aldılar. Fiil zamanları, ismin yerleri gibi neredeyse dil hakkında bildiğimiz bütün kuralları bir kenara attılar ve yerine istatistiksel bir model oluşturup koydular. 
Bunu dahice bir yol ile yaptılar. “Hansard” olarak bilinen bir koleksiyondan (Hansard: Birleşik Krallık Parlamentosunda söylenenlerin yazılı olarak düzenlenmiş bir kaydı) Kanada parlamentosunun içeriğinin bir kopyasını aldılar. Kanada yasalarına göre ise Hansard, hem İngilizce hemde Fransızca olarak yazılı bulunmaktaydı. Daha sonra Fransızca ve İngilizcede birbirine karşılık gelen kelime ve cümle ögeleri arasındaki ilişkiyi karşılaştırmak için bilgisayarı kullandılar. 
Örneğin, bilgisayar Fransızca bir kelime olan ‘bonjour’ ile İngilizce olan ‘hello’ kelimesinin cümle içinde aynı konumda yer aldığını gösterdi. Bilgisayar elbette her iki kelime hakkında da bir şey bilmiyordu ve herhangi bir dil bilgisine ya da sözlüğe sahip olmadan bu veriyi ortaya koymuştu.
Program bu şekilde kıyaslamalar yaparak Fransızca ve İngilizce cümlelerin birbirlerine nasıl karşılık geldiğine dair istatistiksel bir model geliştirdi. Bu model Fransızca kelime ve kalıpları, İngilizcedekiler ile eşleştirdi. Yani bilgisayar, bir İngilizce kelime ya da deyimin, cümledeki yerinde karşılık geldiği Fransızca çevirisindeki kelime ve deyimler ile aynı anlama gelip gelmeme olasılığını hesaplayabilmek için Hansard’ı kullanmış oldu.
Bu istatistiksel modeli kullanarak bilgisayar, daha önce üzerinde hiç uygulanmamış olan Fransızca bir cümle oluşturabildi ve o cümleye karşılık gelen en uygun İngilizce cümleyi ortaya koyabildi. İşte bu, ‘çeviri programı’ dediğimiz sistem olacaktı. Bu yaklaşımı ilk duyduğumda biraz komik geldi.
” diyor ve açıklamasına şöyle devam ediyor Nielsen:

Çünkü bu istatistiksel model, dil hakkında neredeyse bildiğimiz her şeyi rafa kaldırıyor. Konu, yüklem veya nesne gibi genellikle dilin yapısı olarak düşündüğümüz hiçbir kavramı içinde barındırmıyor ve ne cümleyi ne de verilmek istenen anlam ile ilgili hiçbir şeyi ortaya koymayı hedeflemiyor.

Bütün bunlara rağmen IBM ekibi, bu modelin daha işe yarar olduğunu gözlemlemişlerdir. Gerçekten de sistemleri diğer sisteme göre daha başarılı olmuştur. Ayrıca Google Translate gibi günümüzdeki en iyi çeviri sistemlerinin temelinde de aynı fikir yatmaktadır. 

Bu çeviri sistemlerinin dışında, bilgisayarlar kendi başlarına çevirmenlik mesleğinin en büyük yardımcılarından biri haline gelmiştir. Bilgisayarlar; bizlere sağladığı sözcük işleme programları, görsel, işitsel ya da yazılı birçok kaynak imkanı, e-posta gibi haberleşme hizmetleri ve dahası ile sadece çevirmenlikte değil neredeyse her meslek dalında kullanılmaktadır. Çeviri dünyasına katmış olduğu niteliklerle çeviri alanında vazgeçilmez bir yere sahip olmuştur ve bu alanda katkı sağlamaya da devam edecektir.

Kaynakça:
How Computers Are Changing the Way We Explain the World

Tags: