Yeni adımlarla bize ne sunacağını anlamaya çalıştığımız bu on yılın çeviri sektöründe de ilklere imza atacağı aşikâr. 1950’lerden beri en hızlı gelişen sektörlerden biri olan çeviri (daha doğrusu makine çevirisi ve BDÇ) sektörü, geçtiğimiz 15 sene içerisinde hızına hız katarak hem tecrübeli hem de çiçeği burnunda çevirmenlerin gözünü korkutuyor. Çoğu çevirmenin aklındaki soru “acaba bizim yerimizi alırlar mı?”

Bu sorunun cevabı hiç de kolay değil. Aslında öylesine muallakta kalan bir konu ki makine çevirisi ortaya çıktığından beri tartışılan bu sorunun cevabı hâlâ verilebilmiş değil. 

Makine çevirisini araba sürmek gibi düşünebiliriz. İlk düşünüldüğünde aslında kolaymış gibi gözükebilir ancak iş böyle bir görevin makinelere uyarlanması veya programlamasına ya da müthiş komplike algoritmalarla istatistiksel bir yaklaşım denenmesine geldiğinde ne kadar zor olduğu ortaya çıkmakta. Geçtiğimiz on ila on beş yıl içerisinde nöral makine çevirisi gibi gelişmeler ilklere imza atıyor olsa da bir edebi metnin, günlük bir konuşmanın, kültürel ögelerin herhangi bir şekilde bir makineden aktarım görmesi günümüzde bile imkansız olarak değerlendirilebilir.

Bu noktada makinelerin çevirmenlerin yerini alıp alamayacağı, hangi konularda ne yapabilecekleri birkaç soru ile gün yüzüne çıkarılabilir.

 1- Makineler kültürü anlayabilir mi?

Bahsedilen ikilemdeki en büyük kırılma noktalarından biri, makinelerin kültürü asla anlayamayacağı varsayımı. Kültür, insanın milyonlarca yıllık evriminden türeyen ve tamamen insanlara ait olan bir olgu. Bunu bir makineye öğretmek, o kültürü anlatabilmek imkansız olarak düşünülebilir. Belirli bir kültüre ait olan kelime kullanımları, cümle yapıları, argo, deyimler ve isimler gibi olgular yakın kültürlerde bile değişiklik gösterebileceği gibi aynı kültür içerisinde dahi değişimlere uğrayabiliyor. İşin içine aksan gibi farklılıklar girdiği zaman ise günümüz teknolojisiyle içinden çıkılabilmesi mümkün değil. Özellikle, kültürün canlı bir olgu olduğunu düşündüğümüz zaman kültür gibi bir varlık olan dil de sürekli değişime uğruyor. Bu değişimlere ayak uydurmak insanlar için bile sürekli o kültüre ve dile maruz kalmayı gerektirirken makinelerin herhangi bir şekilde sürekli “up-to-date” kalması mümkün gözükmüyor.

2- Makineler bağlam veya amacı anlayabilir mi?

Günümüzde kullanılan çoğu dilde birçok kelimenin birden fazla anlamı var. Bu anlamları biz insanlar bağlam ile anlarken bir makinenin herhangi bir cümleyi görüp kelimeleri bağlam içesinde değerlendirebilmesi zor. Bu bağlamda, yukarıda bahsedilen nöral makine çevirisi gibi gelişmeler buna bir noktaya kadar olanak sağlasa da özellikle edebi çevirilerde gördüğümüz kelime oyunlar; iğneleme, ironi, mizah gibi dil oyunları günümüzde sadece ve sadece insanların anlayabileceği olgular olarak kalıyor. Sadece edebiyat değil, medya sektöründe sürekli olarak kullanılan sloganlar, kelime oyunları veya reklamlar da buna dahil.

3-  Makineler yazım stili ve tonu aktarabilir mi?

Tüm metinler stil ve ton olarak birbirinden farklıdır. İkna edici bir tondan şiirsel bir stile kadar o metne ait özellikler makine çevirisinde çoğunlukla yok oluyor. Örnek vermek gerekirse; okuyucuyu ikna etmesi gereken bir reklam metni, bir şey kanıtlamaya ve öğretmeye çalışan tartışmacı bir metin veya şiirsel bir his taşıyan bir hikayenin çevirileri makine tarafından yapıldığında okuyucuya verilmesi gereken tüm hisler kayboluyor. Bu noktada tartışmanın odağı, insan insanı anlar fakat makine insanı asla anlayamaz noktasına geliyor. Çünkü okuyucuyu tanımak, anlamak, o kitleye hitap edecek bir metin hazırlamak ve amaçlanan kitlenin o mesajı alabilmesi çok önemli bir durum. Bunun kaybolması demek, amaçlanan kitleye amaçsız bir metin sunmak demek. Bu çerçevede ise makine çevirisinin katetmesi gereken çok uzun bir yol var.

4- Makineleri programlayanlar insanlardır fakat makineler insanları geçebilir mi?

Bu sorunun cevabını genel olarak teknolojik bir düzeyde değerlendirmek gerekse de sadece çeviri alanından bir gözle bakmayı deneyebiliriz. Makineler insanların yazdıkları kodlar kadar işlev gösterebilirler. Bu açıdan da onlara “yap” denilen bir şeyi yapamazlar. En başta bahsettiğim gibi makine çevirisi günden güne iyileşmekte ve daha da ilerlemekte olsa da algoritmalarla veya programlayarak makinelere öğretmekte müthiş zorluk çektiğimiz dilin belirli alanları, günümüz teknolojisinde makine çevirisinin yapabildikleri şeyler listesinde dışarıda kalacak. Kendi başına öğrenebilen, bir dili algılayabilen, kültürünü öğütebilen, aksan veya lehçe fark etmeksizin anlam verebilecek bir yapay zeka oluşturulana kadar nöral veya istatistiksel olarak -aslında her gün bu sınırları zorlasak da- belirli bir sınırda kalacağız. O güne kadar ise tüm makine çevirilerinin bir insan gözünden bakılıp düzenlenmesi gerekecek.

Sonuç olarak şunu diyebiliriz, günümüz makine çevirisi bir insan eli değmeden istenen sonucu veremeyecek. Tabii ki şunu da göz önünde bulundurmak gerekir ki belirli bir tonu olmayan, stili olmayan; kullanım kılavuzları, basit teknik metinler gibi “doğrudan” anlatım içeren metinlerde makine çevirisi çok büyük başarılara imza atıyor. Fakat bir metnin içine insan eli değdiği ya da insan duygusu girdiği zaman bu duyguları anlamlandırabilecek bir yapay zeka ortaya çıkmadığı sürece çevirmenler derin bir nefes alabilir.

Kaynakça:

Invest in People – LatinPost
5 Reasons Why Machines can’t Replace Human Translators – Speakt

Tags: