Sevgili okurlar, bir çevirmen için hitabet ve telaffuzun ne denli önemli ve özel olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu hususta elimizden geleni sizlere sunmak için Spiker ve Sunucu Sayın Demet Ugleninoğlu ile bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisi olduğu yere nasıl pişerek geldiğini en baştan alarak bize anlattı. Ben kendisinden çok şey öğrendim ve çabasına imrendim. Umarım bu röportaj hem sizlere hem bizlere bir ışık kaynağı olur.

– Demet Hanım merhaba, öncelikle röportajımızı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Biraz sizi okuyucularımıza tanıtalım ve ardından okuduğunuz bölüm ve bu günlere gelene dek geçtiğiniz yollardan bahsetmek isteriz. Yıllar öncesinden başlamak istesek bizleri kırmazsınız umarım?

– Merhaba, ben teşekkür ederim. Kırklareli’de doğdum. İlk-orta ve lise öğrenimimi Kırklareli’de tamamladım. 2017 yılında Uşak Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünü bitirdim. 2013 yılından bu yana birçok yerel ve ulusal kanalda sunuculuk-spikerlik ve muhabirlik yaptım. Yani öğrencilik yıllarımda çalışmaya başladım :). Aslında mesleki anlamda maceram 6 yaşında iken başladı. Anasınıfına gittiğim dönemde, benden 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda şarkı söylemem istendi. Daha önce hazırlandığım ve o dönem çok popüler olan Ebru Gündeş’in ‘’Çingenem’’ adlı parçasını söyledim bağıra bağıra :). Farkında olmadan bir ömür edineceğim aşkın tohumlarını ektim orada. Gerçi kariyer planlamamı farklı yönde yaptığım için şarkıcı değil sunucu-spiker oldum :). Ama o mikrofona dokunmuştum bir kere… Geri dönüşü yoktu bu işin benim için.

– Bir filminde Yılmaz Erdoğan’ ın tornavidayı bir kere eline alıp bir daha bırakmaması gibi :). Peki öyleyse arzu ederseniz üniversitedeki pişme yıllarınızdan ve okuldaki derslerden biraz bahsedelim ve bu bölümü okumak isteyenlere biraz ışık olalım. Ne dersiniz?

– Üniversiteyi kazandığım yıl sadece ilk 1 ay ortama adapte olmaya çalıştım. 1 ayın sonunda Uşak Öz Ege Televizyonu’nun kapısına dayandım. ‘’Ben para istemiyorum, bana mesleği öğretin.’’ dedim. Onlarda bana ‘’Ne iş yaparsın?’’ dediler. Ben gayet kendinden emin bir şekilde ‘’Haber spikerliği yaparım.’’ dedim. Yaş henüz 18, neyine güveniyorsun değil mi? :) Ama iyi ki güvenmişim kendime, iyi ki kimseyi dinlemeden hayalini kurduğum ve aşık olduğum mesleğim için mücadele etmişim, diyorum. Yaklaşık 5 ay, Uşak Öz Ege Televizyonu’nda haber spikerliği ve muhabirlik yaptım. Yerel bir televizyon hayal edin… Öyle prompter cihazı, koca koca kameralar, Jimmy Jip’ler yok tabii :). Bir el kamerası ve bir kağıt ile koca bülteni sunardım. Daha sonra İhlas Haber Ajansı’nda editörlük yaptım. Üniversitenin ikinci yılında Uşak Üniversitesi Protokol Basın ve Halkla İlişkiler biriminde haberci olarak başladığım görevime sunucu olarak devam ettim. Okuduğum üniversitenin birçok etkinliğini ve programını sunmak benim için onur vericiydi. Üniversitenin üçüncü yılında faydasını göreceğimi düşündüğüm için okuduğum üniversitede Pedagojik Formasyon sertifikası aldım. Üniversitenin son yılında da  birçok etkinlik ve program sunarak kısa bir süre Kanal 58’de muhabirlik yaptım. Aynı zamanda Eskişehir Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’nde ikinci üniversitemi halen okumaktayım. Mezun olmama 1 hafta varken Mersin Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanlığı’ndan gelen sunuculuk teklifini kabul ederek, ani bir kararla Mersin’e yerleştim. 10 aydır Mersin Büyükşehir Belediyesi bünyesinde sunuculuk yapıyorum. Okuldaki derslere gelecek olursak, ben her daim şunu savunurum; Bir kişi öğrenmeye kapalı ise, meslek öğrenmek istemiyor ise o kişiye hiçbir şey yapamazsınız. Gece gündüz okulda yatsın isterse… Biz İletişim Fakültesi öğrencileri/mezunlarıyız. Eğitim Fakültesi değil… KPSS’ye gir ve atanmayı bekle durumu söz konusu değil bizde. Öğrenci iken mesleki anlamda kendinize kattığınız şeyler, mezun olduktan sonra karşınıza çıkıyor. O yüzden amiyane tabirle bizim meslek biraz ‘’cazgır’’ olmayı gerektiriyor. Akademik kariyer yapmak isteyen arkadaşlara saygım sonsuz ama basın sektöründe çalışmak isteyen arkadaşlar işin mutfağını görmeden, yerel basında çalışmadan, yerel basının zorluğunu görmeden bu işe soyunmasınlar. Pişmek işte tamda burada başlıyor çünkü… Özellikle kadın meslektaşlarımda üzülerek şunu görüyorum. ‘’Mezun olurum, saçımı sarıya boyatırım, burnuma da estetik yaptırırım, dudaklarımı doldurur (harfleri düzgün çıkaramazsın hanım kız :) ), fiziğim de güzel ise alırım elime mikrofonu.’’ Ah keşke o kadar kolay olsa :).

-Bazı insanların hayalleri gerçekten Paris oluyor :). Bölümünüzde staj var mıydı, kaçıncı sınıfta staj görüyorsunuz; yani tam olarak televizyona ne zaman çıkmaya başlıyorsunuz?

– Maalesef staj zorunlu değil idi. Dediğim gibi üniversiteyi kazandığım gibi çalışmaya başladım. 4 yıl boyunca kendi stajımı kendim yaptım :). Televizyona ilk çıkışım 2013 yılına tekabül ediyor.

-Televizyona çıkmak canım ülkemiz insanlarının büyük bir merakı ama eline mikrofonu alınca da tavşan gibi kalakalıyorlar kamera önünde :) . Sizin de saatler süren ve bir türlü istediğinize erişemediğiniz çekimler oldu mu? Sanırım gece yarısı haberleri bunlara dahil oluyor. Bize neler anlatmak istersiniz?

Evet. Kanal 58’de muhabirlik yaptığım dönemde, bir gece yarısı çekimine çıktık. İzmir-Ankara karayolu üzerinde bulunan bir polis kontrol noktasında özel haber yapmamız gerekiyordu. Saat gecenin 12 buçuğu… Ocak ayı ve hava -13 derece. Soğuktan gözlerim buğulu görüyordu :). Bilmem kaçıncı tekrardan sonra çekimi yapabilmiştik. Fakat, saat ve hava durumu, mesleğe olan sevdamızın önüne geçmedi hiçbir zaman…

-Kamera önünde diksiyon ve hitabet sanatı zor zanaat. Yüzünüz kızarmadan ve öksürüp aksırmadan nasıl durabiliyorsunuz? 

-Bazı insanlar, bazı meslekler için yaratılmışlardır. Ben bu konuda kendimi şanslı hissediyorum :). Her insan ister istemez heyecanlanır kamera önünde fakat kendinden emin olmak bu anlamda önemli. Eğer büyük ve önemli bir organizasyon var ise ve heyecanlı isem kendimi cümleler ile telkin ediyorum. ‘’Sen bu işi hep yapıyorsun, yine yaparsın.’’, ‘’Bu senin mesleğin, şimdi çık ve bitir şu işi.’’ gibi… :) Sonrasında nefes egzersizi yapıyorum, öksürüp aksırmamak için :). Nefes egzersizi, nefes kontrolü en büyük yardımcım (özellikle diyaframdan aldığım nefes). Aynı zamanda harfleri doğru ve düzgün çıkarmama da yardımcı oluyor. Ve tabii ki önemsiz görülen ve unutulan şey ‘’su’’ :). Su içmek hem öksürmenizi önler, boğazınızı temizlemenize yardımcı olur, hem de sizi rahatlatır.

-Kamera karşısında olduğunuzu unuttuğunuz anlar oluyor mu? Peki, bazen etraftaki çalışma arkadaşlarınızla samimi olduğunuzda kaydı unutup kendinizden geçtiğiniz oluyor mu?

Hayır, olmadı :). Meslek hayatımda sadece bir kez sahnede gülme krizine girdim. Tour Of Mersin Uluslararası Bisiklet Turu’nun ödül töreni idi… Onda da yanımda mütercim tercüman arkadaşım vardı. Ben konuşma kartlarıyla ağzımı kapatır iken, o durumu kurtardı sağ olsun :).

-Hazır laf mütercim tercüman arkadaşınızdan açılmışken dil konusuna biraz değinelim ve Çeviri Blog ailesi olarak kendisine bir selam gönderelim :). Peki, yabancı dil ve spikerlik hususunda ne düşünüyorsunuz? Sizce Ekran karşısında Yabancı dil gerekli mi? Canlı yayında okuyamadığınız yabancı kelimeler oldu mu? 

Bir spiker için yabancı dil çok önemli ve gerekli. Sadece ekran karşısında değil, hayatın her alanında gerekli… Tour Of Mersin Uluslararası Bisiklet Turu’nda birçok ülkeden sporcu katılmıştı. Malezya, İsviçre ve Almanya gibi pek çok ülke bizlerle birlikteydi ve sunum esnasında bazı sporcuların isimlerini telaffuz edememiştim. Mütercim tercüman arkadaşımdan yardım alarak sunumuma devam ettim :).  Ama her daim yanımızda bir mütercim tercüman olmayabiliyor…

-Bizim sözlü çevirmenlerin sizden bir isteği var diksiyon ve ses tonlamasını koruyabilmek hakkında bizlere öneriler verebilir misiniz? Ne gibi yollar izleyelim.  

Ses, diksiyon ve ses tonlamasında en önemli unsurların başında gelir. Sizden kimse bir spiker veya sunucu gibi konuşmanızı bekleyemez fakat herkesten farklı olarak daha iyi, pürüzsüz ve işlenmeye uygun bir sese sahip olmak gerek. Doğru nefes alma, söyleyiş, boğumlama, tonlama ve vurgulamalarla birlikte sesin eğitilmesi ve gelişmesi mümkün. Ayrıca tekerlemeler de harfleri doğru çıkarmanıza yardımcı olur. Sıkça söylenen bir söz vardır; ‘’Ses kişiliğin aynasıdır.’’ İyi bir konuşmacı olmak kültür birikimini sesine yansıtabilmektir. Bu anlamda kültürlü ses önemlidir. Çünkü kültürlü ses, kelimelerin doğrusunu bilir ve o kelimeleri ağızdan doğru çıkarır. Türkçeyi dil bilgisi ve fonetik kurallarına göre konuşur, kısacası ‘’Doğru TÜRKÇE konuşur.’’ O eğitim, okumuşluk ve sanat sese yansıdığında ortaya muazzam bir ses ortaya çıkar. Çünkü konuşmacı sesini adeta bir enstrüman gibi kullanması gerektiğini bilir. Eğer kişi sesini kullanmayı bilmiyorsa o ses ham sestir. Konuşması da yalnızca gürültü olur.

-Topluluk karşısında konuşurken kendimizi rahat hissetmek için neler yapabiliriz, bunun için tüyolar verebilir misiniz?

Bu iş moral işidir. Özel yaşamınızda sorun yaşıyor olabilirsiniz, yahut iş ortamında… Topluluk önüne çıktığınız an tüm sıkıntılarınızı kapının dışında bırakmalı ve kendinizi tamamen yapacağınız işe vermelisiniz. Çünkü bir konuşmacının sesindeki kızgınlık, isteksizlik, hüzün direkt dinleyiciye yansır. Dinleyici hisseder… Sizin samimi ve doğal olmanız bu anlamda önemli. Ayrıca sorunlarınızı dinleyiciye hissettirmeye hakkınız yok! Kararlı ve sakin olmak, sizi dinleyenlerin de birer insan olduğunu unutmamak gerek :).

-Özel hayatı sadece kendinde bırakmak önemli husus, herkes başaramıyor tabi. Örneğin Cumhurbaşkanı veya Başbakan gibi devlet büyüklerimizin yanında rahat hissetmek ve işimizi layıkıyla yerine getirebilmek için neler yapabiliriz? Bize öğütleriniz var mıdır?

Nihayetinde onlar da insan. Onların da duyguları var, onlar da espri yapıyor, onlar da gülüyorlar :). Eğer protokol ağırlıklı, ciddi bir ortamda bu kişiler ile bir arada iseniz ortamın gerektirdiği hal ve tavır içerisinde olmanız gerek. Protokol sululuğu affetmez. Doğal ve samimi olmanın önemini vurguluyorum fakat işini özenle ve ciddiyetle yapmak da bir o kadar önemli. Saygı bu anlamda en hassas nokta! Saygı, sadece ceketinizin düğmesini iliklemekten geçmiyor. Hafif ve sıcak bir tebessüm, kullandığınız bir kelime, en ufak bir baş hareketi bile saygı göstergesidir. Devlet büyükleri ile bir arada olduğunuz bir ortamda mimiklerinize, oturmanıza kalkmanıza, el ve kol hareketlerinize dahi dikkat etmek zorundasınız. Heyecan, abartılmadığı sürece gereklidir. Elinizdeki konuya hakim olduğunuz sürece heyecan yerini tatlı bir kalp çarpıntısına bırakır. Kararlı, sakin ve samimi olduğunuz sürece her şey yolunda gider :).

-Peki biraz da kılık kıyafete değinelim. Sizce insanlar girdiği toplumda kıyafetine göre mi yargılanıyorlar? Ne kadar özenli giyinime sahip olursak o kadar saygı ve ilgi mi görüyoruz?

Çoğunlukla öyle maalesef! Fakat bizim sektörde de kılık kıyafet önemli. Temiz ve ütülü kıyafetler, boyalı ayakkabılar, taranmış ve derli toplu saçlar, hem kendinize hem de izleyici ve dinleyiciye olan saygının göstergesidir. Abartılmadığı sürece bir sıkıntı yok bana göre :). Özellikle meslektaşlarımda çoğu kez rastlıyorum. Kadın meslektaşlarım sunumlarına öyle bir çıkıyorlar ki adeta ‘’sünnet annesi’’ :). Parlak ve abartılı abiyeler, kocaman topuzlar ve abartılı makyajlar… Gerek yok! Sen bir sunucusun, her şeyden önce sunumun ile ön plana çıkmak zorundasın. İzleyici sana bakmaktan seni dinleyemeyecek ise ne işin var o sahnede. Erkek meslektaşlarımda da denk geliyorum maalesef. Bembeyaz, papyonlu bir takım elbise hayal edin… Şıklık, abartıdan geçmiyor maalesef. Göz yormaktan başka bir işe yaramıyor. Abartıdan uzak olmak her daim tercihim…

-Sizce medya kuruluşlarının dil ihtiyacı nedir? Örneğin sizin şimdiye kadar çalıştığınız kurum ve kuruluşlarda hangi dillere önem veriliyordu? Mütercim tercümanların bu meslekteki yeri nedir, yani televizyonlarda ve basın yayın kuruluşlarında işe alınma ve yer edinmesi hakkında bizlere ne gibi bilgiler verebilirsiniz?

Medya kuruluşlarında, bu anlamda hala bir açlık var maalesef… Benim çalıştığım kurum ve kuruluşlarda çoğunlukla dünya dili olan ‘’İngilizce’’ tercih edilirdi. Mütercim Tercümanların basın sektöründeki yeri oldukça kıymetli fakat gözlemlediğim kadarıyla birden fazla dil bilen ve bu işi meslek edinen insanları bulmak zor. Televizyonculuk ve basın-yayın ciddi anlamda uluslararası bir sektör. Buna ayak uydurmak zorundayız!

-Etkin konuşma ve hitabet sanatı ile ilgili önerebileceğiniz yazarlar veya videolar var mı? Bizlere ne gibi önerilerde bulunabilirsiniz?

1984’ten beri TRT Spikerliği yapan Jülide Sönmez’in youtube üzerinden ve kidegitim.com adresinden, KİD Eğitim adı altında yayınladığı videoları ve yazıları takip edebilirsiniz. Sizler için faydalı olacaktır…

-İnsanlar röportajımızı okuduklarında belki sizi takip etmek ve duymak isterler, size nasıl ulaşabiliriz?

– Demet Ugleninoğlu adıyla instagram, facebook ve twitter üzerinden bana ulaşabilirler :) Sevgiler…

Tek aşkım, tek tutkum ve heyecanım mikrofona; siz bakınca ne görüyorsunuz bilmiyorum ama ben bakınca aşk görüyorum, alın teri görüyorum, emek-ekmek görüyorum, ses tellerimin titrediğini görüyorum, namus görüyorum! Mikrofon, spikerin namusudur. Olmalıdır! Benim gördüğümü siz de görebilseydiniz eğer geceleri uyuyamazdınız… Bir ömrü bu uğurda seve seve harcayacağım. Sevgiyle kalın…

Sevgili okuyucular, umarım sizler de benim kadar zevk almışsınızdır. Bu tatlı sohbetimize gözlerinizle katıldığınız için çok teşekkür ederiz.

Sevgilerle,

E. Derya YAMANER

Tags: