Kelimelerle anlatılamayacak bir güzelliğe sahiptir Narkissos, Antik Yunan’ın en yakışıklı erkeği, vücudu tanrıları dahi kıskandırır. Günün birinde Echo, güzeller güzeli peri kızı, ona âşık olur. Ancak Narkissos ona hiç aldırmaz, peri kızı da hissettiği yoğun aşk acısından dolayı günden güne bir çiçek gibi solar, hayatını kaybeder. Vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, çarpan sesleri de ‘eko’ dediğimiz yankılara dönüşür. Olimpos Dağında ikamet eden tanrılar bu duruma çok sinirlenir ve Narkissos’u cezalandırmaya karar verir. Aradan günler geçtikten sonra Narkissos dereden su içerken kendi yansımasına tutulur, hayatta en sevdiği insana âşık olmuştur, kendisine. Oracıkta kendisini izleyerek ömrünü harcar. Cesedi de rivayetlere göre, dere kenarındaki nergislere dönüşür.

“Ölümsüzlüğü ortadan kaldıran yegâne olgu ‘ölümsüzleştirmek’ eylemidir.” der Jean Baudrillard, eşsiz ve paha biçilemez olanı yok etmek için fotoğraflamak yeterlidir. Ancak bu fotoğraflama eylemin ‘yok etme’ kudreti yoktur, o yalnızca bir araçtır. Bahsi geçen muazzam güzellikte olan özne, ölümsüzleşme ve aynı zamanda ölme arzusu taşıdığından ötürü kendisini öldürtür. Narkissos’unki de bir intihardır bundan dolayı, belki de kararları yalnızca tanrılara bağlayıp işin kolayına kaçılmalıdır mitolojide olduğu gibi. Kendi güzelliğinin fotoğrafına âşık olur Narkissos, dünyada en değer verdiği insana, kendisine. Halbuki Echo da Narkissos da ölmek istemektedir, kendi sonlarını yaratırlar âşık olarak; nesnelerin rolü yalnızca onları yankılara ve nergislere dönüşmelerine vesile olmaktır. Bu son onları yok eder etmesine, ancak tanrıların intikamına da bir başkaldırıdır bu. Ölümsüzlük ve ölümün bu kadar yakın olması komedinin ta kendisidir. Şüphesiz ki bu çok ilginç bir duruma tekabül eder, gizem doludur. Yaşama da güzelliğini veren taşıdığı gizemdir. Bir dilberin fotoğraflanma sevdası güzelliğini zaman içinde dondurmaktır, doğanın ölüm kanununu bilmesine rağmen. Zıtlıkların dünyasıdır bu. Birbirlerine bağımlıdırlar, bir diğeri yoksa var olamaz, anlamsız kalır ve kaybolup gider. Birbirlerine ters düşecek kadar uzak, birbirlerini reddedemeyecek kadar yakındırlar.

Romantik bir bakış açısıyla yaklaşacak olursak; kimi eylemlerin başlangıcı ve sonu bir döngü içerisindedir, belirli bir yol izledikten sonra başladıkları yere geri dönerler, aynı zamanda bu yer onların sonudur. Böylece bir gerçeğin içerisinde zıtlıklar barınmış olur, bu zıtlıklar var oldukça gerçekde var olacaktır. Möbiüs şeridine benzetirsek bu hali hiç de abartı kaçmaz. Bir ucundan tutun şeridin, 180° çevirip diğer ucuna tutturun, işte sonsuz bir döngü içerisinde dolaşan yolunuzu modellemiş oldunuz! Hiç yabancı gelmedi değil mi?

Bir kişi; kendi duyguları ve metin arasında göstergeler[1] (duygu – yazı) arası bir çeviri uygulayarak (öz duygularına) bir çevirmen, bunları yazım sürecine dökerek de bir yazar oluyor. Sonuçta, nesne ve durum aynı, belli bir yoldan geçip tekrar başladığı yere döner. Çeviri sürecinde de bu durum aynıdır, işe başlama sebebimiz verilen durumun anlam kaybına uğramadan başka bir dile aktarılmasıdır. (Eğer ki anlam kaybına uğratma amacımız yoksa.)[2] Ortaya çıkan ürün bir yansımadır hem canlılığı hem de ölümü içinde barındırır. Sürekli olarak devindirilmesi, yazıldığı dilden başka dillere yayılması metnin canlılığını gösterirken çoğalması, onun biricikliğini tehdit eder, “ölümsüzleştirmek” istenirken “ölümü tattırır.” Canlılık ile ölüm arasındaki bu ince çizgi tesadüf olamayacak kadar gerçektir. Durağan bir metni evirip çevirmek nereden bakarsanız bakın takdiri hak eden bir eylemdir, dingin bir denize taş fırlatmak gibi kısa süreli canlanmaya sebebiyet verir. Ancak eylemin sonucu durağan hale geri döner, işte o noktada yeni bir serüven başlayacaktır elbet, kendisini zaman içinde tekrarlayacaktır. Lakin maalesef, bu başka bir yazının  konusudur.

Sonuç olarak; çeviri, içinde barındırdığı canlılık ve ölüm ilkelerinden ötürü hem heyecan yaratan hem de dramatize edilmiş bir eylemdir.

 

Dipnotlar:

[1] Semiotics (Göstergebilim). Göstergelerin yorumlanmasını, incelenmesini ve üretilmesini sağlayan bilim türü. Çeviri türlerinin de birisidir aynı zamanda, farklı göstergeler arasındaki çevirileri gösterir. (Örn. Bir yol tabelasının ilkokul ders kitabına ne işe yaradığını anlatan bir metin ile konulması.)

[2] Hans Josef Vermeer’in Skopos kuramındaki Functionalist Approach konusuna gönderme yapılmıştır. Eğer ki amacımız kaynak metnin anlam kaybetmesini sağlamaksa, verilecek ürün de bir çeviridir.


Kaynakça:

Yunan Mitolojisi | blogspot.com

Kötülüğün Şeffaflığı – Jean Baudrillard

Görseller:

vsluh.ru

Eğitimpedia |tumblr.com

Sondaki iki fotoğraf şahsıma aittir.

Tags: