Dünya üzerinde bulunan yüz binlerce kültür, çeviri aktiviteleri sayesinde gün geçtikçe birbirine daha da yakınlaşmaktadır. Özellikle edebi eser çevirileri, en uzak iki kültür arasında bile bir köprü görevi görebilmektedir. Tarihinin ya da günümüzün kültürel ögelerini taşıyan edebi eserler ve çevirileri, bir bakıma kültür ansiklopedisi olarak kabul edilebilir.

Bu edebi eserler, özellikle iki uzak kültür arasında bir çeviriye tabii olmuşsa çevirmene çeviri sürecinde çok büyük zorluklar yaratabilir. Günlük konuşmalardan kalıplaşmış sözlere, atasözlerinden deyimlere ve özellikle de dini ve politik konulara dair kültürel ögeler, en yenilikçi ve yaratıcı çevirmenlere bile ter döktürebilir. Bu noktada, çevirmen karar vermek zorundadır. 

Ya yabancılaştırma (foreignization) stratejisini kullanıp kaynak metne bağlı kalacak (Venuti Lawrence, 1995) ve olması muhtemel bir (dini, kültürel ya da politik) tepkiyi kabullenecek ya da yerelleştirme (domestication) stratejisini kullanıp bir bakıma metnin kültürel ögelerini manipüle edip olduğu kültüre adapte edecek (Venuti Lawrence, 1995) ve olması muhtemel bir tepkiden kaçınacak.

Bu ikilem içerisinde yaptığı çevirilerden dolayı cezalandırılan en ünlü isimlerden biri Etienne Dolet. 16. yüzyılda yaşamış olan filolog, basımcı ve çevirmen Dolet, Plato’nun diyaloglarını çevirirken metnin bir yerinde geçen “ölümden sonra ne var” sorunsalının cevabını “hiçbir şey yok (rien du tout)” olarak çevirdiği için Katolik Kilisesi bunu dine hakaret olarak görmüş, bu ise onu kendi kitaplarıyla yakılarak öldürülmeye kadar götürmüştür (Eser, 2010).

Bu olayın Rönesans döneminde yaşanması ise kendi başına bir trajedidir. Aydınlanma döneminde bir çevirmenin yaptığı çeviriden ve o çeviri içerisinde yaptığı iki harflik bir değişimden dolayı öldürülmesi, etkilerini günümüze kadar sürdüren bir olaydır.

Bu, özellikle ülkemizde çok büyük bir sorun halinde.

Günümüze baktığımızda ise özellikle ülkemizde, Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesi ve Basın Kanunu’nun 2. Maddesi hem yazarları hem çevirmenleri kapsayacak şekilde yazılmış olup kanunlara göre bir çevirmenin yaptığı bir çeviri yüzünden ceza alabileceği yazmaktadır. Kanun şunu belirtmektedir.

Özellikle i) bendi, çevirmeni ceza kapsamı içine almaktadır:

i) Eser sahibi: Süreli veya süresiz yayının içeriğini oluşturan yazıyı veya haberi yazanı, ÇEVİRENİ veya resmi ya da karikatürü yapanı.

Bu demek oluyor ki eserin sorumluluğu aynı zamanda çevirmenin de üzerindedir. Çevirmen ile yazarın yaratıcı anlamda bir skala üzerinde ne kadar eşit olduğu tartışılırken kanun karşısında ve eserin sorumluluğu olarak eşit görülmesi doğal olarak bir tepki yaratmıştır. Bu tepkiyi 2006 yılında Çev-Bir (Kitap Çevirmenleri Meslek Birliği), Birleşik Konferans Tercümanları Derneği, EDİSAM (Edebiyat ve İlim Eserleri Sahipleri Meslek Birliği), Çeviri Derneği, Türkiye PEN, Türkiye Yayıncılar Birliği, Türkiye Yazarlar Sendikası ve Yay-Bir (Yayıncılar Meslek Birliği), “Tercümana Zeval Olmaz” adlı bildirge ile göstermiştir. Bu bildirgede çevirmenin herhangi bir eserden sorumlu tutulamayacağı, kanunların yanlış olduğu ve derhal düzeltilmesi gerektiğinin üzerinde durulmuştur. Fakat 2004 yılında çıkan bu kanun günümüzde de yürürlüktedir.

Yüzyıllar önce yaptığı çeviri yüzünden ölümle cezalandırılan Dolet ve günümüz Türkiye’sinde yaptığı çeviri yüzünden hapis cezası ile karşı karşıya kalan çevirmenlere karşı yukarıda bahsi geçen kurumların verdiği cevaba büyük ihtimalle hepimiz katılacağız:

Tercümana zeval olmaz.

Kaynakça:
Venuti, Lawrence (1995). The Translator’s Invisibility. New York: Routledge.
Türkoloji
Hürriyet
Radikal

Tags: