Çevirmenliğin ve çevirinin ne olduğu, mesleğimizin ve yaptığımız işin tanımları günden günde ve kişiden kişiye tartışılmaya ve değişmeye devam ediyor. Çeviri denildiğinde bir çevirmenin, bir akademisyenin ya da bir çeviri işletmecisinin zihninde canlanan ve uyanan fikirler çok farklı olabiliyor. Bizler de çeviriyi bu üç farklı kişiden dinlemek, onların fikirlerini duymak ve sizlere ulaştırmak istedik. Kısa bir röportaj dizisi olarak başladığımız yolda öncelikli olarak uzun yıllar İngiltere’de yaşayıp BBC Radyo’da çalışan ve ardından Türkiye’ye dönüp çevirmenlik yapan Timur Demirtaş’ı dinledik ve kendisiyle yaptığımız röportajı Bir Çevirmenin Gözünden Çeviri ve Sektör başlığıyla sizlere ulaştırmıştık.

Röportaj dizimizin bu ayki konuğu ise üniversite eğitimimde hocam olan ve bilgi birikimi ve deneyimlerinden faydalandığım için kendimi şanslı hissettiğim bir isim: Dr. Öğr. Üyesi Nazan Müge Uysal. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık (İngilizce) Anabilim Dalı bünyesinde akademisyen olarak görev yapan Uysal’ın ilgi ve uzmanlık alanlarını ise özellikle çeviri sektörü oluşturuyor. Aynı zamanda Çevirmenlikte Meslekleşme ve Çevirmen Sertifikasyonu adıyla bir kitap kaleme alarak çeviri sektörüne ışık tutan bir isim Uysal. Her bir soruya verdiği kapsamlı ve ayrıntılı cevaplar ile bu ışığı sizlerle paylaşmak istedik ve sözü değerli akademisyenimize bıraktık.
İyi okumalar!

Kendisine yoğun temposundan zaman ayırdığı ve sorularımıza verdiği değerli cevaplarıyla bizleri aydınlattığı için sonsuz teşekkürü borç bilirim.

Türkiye’de çeviri sektörünün artıları ve eksileri nelerdir? Çeviride meslekleşme nedir, nasıl olmalıdır ve neden bu kadar geç kalınmıştır?

Türkiye’de çeviri sektörünün artıları ve eksilerini tartışabilmek için öncelikle ülkemizde çeviri sektörünün durumu hakkında genel bir bilgi vermek yerinde olacaktır. Başbakanlık İdareyi Geliştirme Başkanlığı tarafından son olarak 2015 yılında yayınlanan “Türkiye’de Çevirmenlik Mesleği” isimli rapora göre, dünya genelinde 15 milyar dolarlık bir hacme sahip olan çeviri sektörü ülkemizde 800 milyon dolarlık bir hacme ulaşmıştır ve bu rakam günden güne artmaktadır.  Özellikle küreselleşme ile birlikte dünyadaki sınırların yavaş yavaş kaybolması ve ülkeler arası ekonomik, ticari, sosyal ve kültürel faaliyetlerin artması, büyük ölçüde çeviriler yoluyla gerçekleşen yoğun bir ilişkiler ağının oluşmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle, özellikle son yıllarda çevirmenlik mesleğinin tanınırlığı artmış ve çevirmenliğin ve kaliteli çevirinin önemi daha da çok anlaşılmaya başlamıştır.

Bana göre sektörün olumlu ve olumsuz taraflarını verimli olarak tartışabilmek için esasen bir Sosyoloji kavramı olan ve son yıllarda Çeviribilimde de çevirmenliğin dünyanın farklı ülkelerindeki durumunu araştırmak amacıyla kullandığımız “meslekleşme” kavramından faydalanabiliriz.

Her ne kadar meslekleşme konusunda çeşitli tanımlar yapılmış olsa da, bu tanımların kesiştiği temel ölçütler olduğunu söyleyebiliriz. Çok yalın bir ifadeyle meslekleşme, bir “çalışma alanı/faaliyet/işin” gerekli görülen birtakım temel ölçütleri tamamlayarak “meslek” olarak kabul edilebilmesi süreci olarak tanımlanabilir. Bu temel ölçütleri de şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Bir mesleki faaliyetin yapılabilmesi için gerekli olan özel bilgi, beceri ve yetkinliklerin bireylere kazandırılmasına yönelik eğitim programlarının düzenlenmesi,
  • İlgili faaliyetle alakalı olarak meslek örgütlerinin oluşturulması,
  • Mesleki faaliyetleri düzenleyen uygulama ve etik kurallarının, yasal mevzuatın belirlenmesi (alt ücret limitleri, etik dışı davranışlarda bulunan meslek mensuplarının cezalandırılması, meslek yasanının oluşturulması vb.) ve meslekte ilgili yasal düzenlemelerden sorumlu bir kurumun oluşturulması (bu genellikle bir meslek odası olmaktadır)
  • Gerekli belgelendirme/sertifikasyon koşullarının oluşturulması.

Ülkemizde çeviri eğitimi ilk kez 1982 yılında Hacettepe Üniversitesi’nde lisans düzeyinde verilmeye başlamıştır. Bugün ise ön lisans, lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim veren programların sayısı doksanı aşmıştır (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kırgızistan da dâhil olmak üzere). 80’li yıllardan bu yana çevirmen eğitimi konusunda çok yol kat edilmiştir hiç şüphesiz ancak eğitim programlarının sayısındaki bu hızlı artışın, eğitim kalitesi ve sektör ihtiyaçlarına hitap edebilecek mezun yetiştirme konusunda ne ölçüde verimli bir tablo çiziyor olduğu da tartışmalı bir konudur. Ayrıca bu programların yılda 4000 kadar mezun verdiği, bu sayının da sektörün ihtiyaç duyduğu çevirmen sayısından fazla olduğu tahmin ediliyor (Yılmaz-Gümüş, 2018). Bunlar, meslekleşme çerçevesinde, çeviri eğitimi konusunda dikkate alınması gereken hususlardır.

Çevirmen meslek örgütlerinin ülkemizdeki tarihi ise 1960’lı yıllara dayanmaktadır. Bugün çeşitli alanlarda faaliyet gösteren çevirmen örgütlerinin sayısı dokuza ulaşmıştır. Bu meslek örgütlerine bir göz atacak olursak:

  • Türkiye Konferans Tercümanları Derneği (TKTD-1969)
  • Türkiye Çevirmenler Derneği (TÜÇED 1992) ve Uluslararası Çevirmenler ve Çeviri Kuruluşları Federasyonu (TUÇEF)
  • Çeviri Derneği (1999)
  • Çevirmenler Meslek Birliği (ÇEVBİR- 2006)
  • Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği (OYÇED- 2006)
  • Çeviri İşletmeleri Derneği (ÇİD- 2007)
  • Türkiye Çeviri Öğrencileri Birliği (TÜÇEB- 2010)
  • Türkiye Yeminli Çevirmenlik Federasyonu (TURÇEF-2014)

Bu derneklerden bir kısmı dünyanın önde gelen çevirmen meslek örgütlerine üyedir. Örneğin, TKTD, Uluslararası Konferans Tercümanları Derneği (International Association of Conference Interpreters), TÜÇED ve Çeviri Derneği, Uluslararası Çevirmenler Federasyonu (FIT), ÇEVBİR,  Avrupa Kitap Çevirmenleri Birlikleri Konseyi (European Council of Literary Translators’ Associations) ve ÇİD, Avrupa Çeviri İşletmeleri Dernekleri Topluluğu  (European Union of Associations of Translation Companies) üyesidir. Tüm bu bilgiler ışığında, çevirmen eğitimi ve meslek örgütlenmeleri konusunda ülkemizin iyi bir konumda olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Çevirmenlikte meslekleşme konusunda son temel unsur olarak yasal mevzuat konusunu ele alabiliriz. Bu bağlamda, ilk olarak, ülkemizde çevirmenlik mesleğini kapsayan kanun maddelerine değinebiliriz. Bunlar;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu: Mahkemelerde tercüman bulundurulması gereken haller ve tercüman ihtiyacının belirlenmesine yönelik uygulamaları içerir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu: Tercüman veya bilirkişilerin mahkemelerde gerçeğe aykırı ifadelerde bulunduğu takdirde uygulanacak hükümleri belirtir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu: Tercüman veya bilirkişinin kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunmasının bir yargılamayı iade sebebi olabileceğini belirten kanun maddesidir.

Noterlik Kanunu Yönetmeliği: Noterlik hizmetlerinde bulunacak olan tercümanların kayıt ve yemini ile ilgili yasal düzenlemeleri içermektedir. Noterler tarafından yapılacak olan çevirme ve çeviri tasdik ücreti her yıl yenilenir ve Resmi Gazete’de yayınlanır. Ancak, bu kanun yönetmeliği çeşitli açılardan eleştirilmektedir. Çevirmenlerin notere bağlı çalışıyor olması, noterin bünyesinde çalışacak olan çevirmen(ler)i, çoğu kez yalnızca bir dil belgesine dayanarak seçebiliyor olması ve yapılan çevirilerden tasdik işleminden dolayı noter tarafından çevirme ücreti adı altında ücret alınıyor olması bu uygulamanın eleştirilen noktalarıdır.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve Basın Kanunu: Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) fikri eserlerin çevirileri ile ilgili yasal düzenlemeleri kapsar. FSEK’e göre, çeviri bir işleme eser olarak kabul edilir ve çevirmenin maddi ve manevi hakları işleme eser sahibi olarak korunur. Öte yandan, Basın Kanunu gereğince yazarın ülke dışında bulunduğu durumlarda çevirmen eser sahibi olarak kabul edilmektedir.

Elbette burada bahsi geçen kanun maddeleri, kapsamları ve oluşturulma amaçları gereği, sektörde faaliyet gösteren çevirmenlerin sorunlarına ve ihtiyaçlarına cevap verir nitelikte değildir. Yalnızca çevirmenleri ilgilendiren yasal düzenlemeler olarak sınıflandırılabilirler. Yasal mevzuat konusunda sektörümüzün temel eksikliklerinden biri bir meslek odasının ve meslek yasasının bulunmuyor oluşudur. Bu konuyla ilgili, çeşitli girişimler olmuştur. Örneğin, 2012 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na Çevirmenler Meslek Odası Birliği Kanun Teklifi verilmiştir ancak henüz bir sonuca ulaşılamamıştır. Ülkemizde çeviri sektörünün düzenlenmesi ve daha iyi bir konuma gelebilmesi için giderilmesi gereken en temel eksiklikler meslek odası ve meslek yasasının oluşturulmamasıdır hiç şüphesiz.

Öte yandan, meslekleşme kavramı içerisinde ele alınan bir diğer önemli husus mesleği icra edecek olan kişilerin yetkinliklerinin ölçülmesine yönelik olarak düzenlenecek sertifikasyon/belgelendirme işlemleri, diğer adıyla yeterlilik sınavlarıdır. Bu konuda ülkemizde güzel gelişmeler yaşandığını belirtmek isterim. 2006 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) çeşitli çalışma alanlarında meslek standartları oluşturmayı, bu standartlara uygun olarak mesleki yeterlilikler düzenlemeyi ve bu yeterliliklere dayanarak Avrupa Birliği ile de uyumlu olan bir ulusal yeterlilik sistemi oluşturmayı hedeflemektedir. Çevirmenlik 2012 yılında bu sisteme dâhil edilmiştir, 2013 yılında Çevirmenlik Ulusal Meslek Standardı, 2019 yılı başlarında bu standarda uygun olarak altı farklı çeviri alanında (konferans tercümanlığı, toplum çevirmenliği, irtibat çevirmenliği yerelleştirme çevirmenliği, özel alan çevirmenliği, işaret dili çevirmenliği) ulusal yeterlilikler taslak olarak yayınlanmıştır. Bundan sonraki aşamada, yeterliliklerin tamamlanmasını takiben sertifikasyon süreci ile ilgili çalışmalar başlatılacaktır. Bu çalışmaların tamamlanmasıyla birlikte, ülkemizde çevirmen sertifikasyonu konusundaki eksiklik giderilmiş olacaktır.

Ülkemizde çeviri sektörü ve meslekleşme konusunda son olarak, yukarıda da yer alan “meslekleşmede neden bu kadar geç kalındığı” sorusuna cevap teşkil edecek bir şeyler söylemek isterim. Aslında dünyada çevirmenliğin durumu ülkemizden çok da farklı değil. Meslekleşme perspektifinden değerlendirildiğinde, çevirmenlik pek çok ülkede yukarıda ifade edilen ölçütlerin yalnızca bir kısmını tamamlamıştır ve meslekleşme skalasının ortalarında yer alan bir konumdadır. Fakat sevindirici olan şu ki, bugün dünyanın çeşitli yerlerinde çevirmenlerin karşı karşıya kaldığı sorunlar irdeleniyor, bu sorunların çözülmesi ve mesleğin konumunun yükselebilmesi için yapılması gerekenler dile getiriliyor, yetkili mercilere çağrılarda bulunuluyor, meslek örgütleri daha verimli ve kapsamlı çalışmalar yapıyor ve eğitim kurumları ve meslek örgütleri günden güne işbirliklerini artırıyor. Özetle, tüm dünyada çevirmenlik mesleğinin önemine yönelik farkındalık artıyor ve mesleğin konumunun yükseltilmesi için çalışmalar yapılıyor.

Yakın zamanda gerçekleştirilmesi beklenen ve MYK tarafından yapılacak olan Çevirmen Sertifikasyonu Türkiye’deki çevirmenler için ne ifade ediyor?

MYK önderliğinde oluşturulmaya çalışılan çevirmen sertifikasyon sistemi oldukça kapsamlı ve sektörde ihtiyaç duyulan farklı çeviri alt alanlarında yeterlilikleri ölçmeyi hedefleyen bir sistem. Uluslararası literatüre bakıldığında, dünyanın önde gelen çevirmen sertifikasyonu sınavlarının genellikle çevirmen örgütleri tarafından yapıldığı ve uygulanan sınavların sözlü çeviride ağırlıklı olarak toplum çevirmenliği ve mahkeme çevirmenliği, yazılı çeviride ise özel alan çevirmenliğini kapsadığı görülmektedir. Bu anlamda, ülkemizde yapılması planlanan sınav uygulamasının sözlü ve yazılı çevirinin çeşitli alt alanlarına (konferans tercümanlığı, toplum çevirmenliği, irtibat çevirmenliği yerelleştirme çevirmenliği, özel alan çevirmenliği, işaret dili çevirmenliği)  yönelik hazırlandığı düşünülürse, sistemin oldukça yenilikçi, kapsamlı ve kapsayıcı olduğunu söyleyebiliriz. Sistemin devlet eliyle ve meslek örgütleri, akademi ve çeviri işletmeleri gibi sektörün farklı aktörlerinin işbirlikli çalışmalarıyla yürütülüyor olması da bir diğer olumlu taraf. Böyle bir sistem, sektörün daha düzenli ve kontrollü işlemesine yardımcı olacaktır. O halde bu sertifikasyon sisteminin çevirmenlere yeterliliklerini belgeleyebilecekleri güvenilir bir ölçme ve değerlendirme atmosferi sunacağını söyleyebiliriz. Çeviri İşletmeleri Derneği Başkanı Sayın Rafet Saltık’ın bir Akademi Sektör İşbirliği Seminer’inde yaptığı benzetmeyi çok yerinde bulmuştum. Kendisi sertifika sınavlarını Tıpta Uzmanlık Sınavına benzetebileceğimizi söylemişti. Çevirmen sertifikasyonu, çevirmen kimliğimizi, çevirinin hangi alanında/alanlarında yetkin (veya daha yetkin) olduğumuzu belgeleyebilmemize yardımcı olacak olan bir uzmanlık sınavıdır diyebiliriz.

Serbest çevirmenlerin çeviri sektöründeki meslekleşmeyi geciktirdiğini düşünüyor musunuz?

Serbest çevirmenlik yapmak, çevirinin doğası gereği bu meslekte yaygın bir çalışma şekli olagelmiştir. 2012 tarihli bir Avrupa Birliği Projesi Raporu, dünya genelinde, ülkelere göre değişmekle birlikte, ortalama yüzde 78,4 oranında serbest çevirmen bulunduğunu ve serbest çevirmenliğin meslekte oldukça sık rastlanan bir çalışma şekli olduğunu göstermektedir. Genellikle esnek çalışma saatleri ve bir kuruma bağlı olmadan çalışma gibi sebeplerden dolayı tercih ediliyor bu çalışma şekli. Ancak yapılan araştırmalar gösteriyor ki serbest çevirmenlik daha çok, sektörde deneyim kazanmak isteyen yeni mezunlar, çevirmen olmak isteyen ancak bu alanda bir eğitimi veya deneyimi olmayan kişiler veya iş/çalışma alanı değiştirirken geçici olarak sektöre giren kişiler tarafından yapılıyor. Çevirmenliğin bu boyutu elbette mesleğin gelişimi açısından birtakım dezavantajları beraberinde getiriyor. Örneğin, vergi mükellefi olmadan çalışan serbest çevirmenlerin vergi kaydı bulunmuyor. Aynı şekilde, bir notere bağlı olarak yemin zaptı imzalayan her çevirmen kaşesiyle piyasaya çıkabiliyor. Bu şekilde çalışan çevirmenler müşteriden istedikleri ücreti talep edebiliyorlar ve bu çevirmenlerin noterle tek bağlantıları çevirdikleri metni onaylattırmak için oluyor; diğer bir deyişle, bir mali kayıtları bulunmuyor, bu da vergi kaybına sebep oluyor. Bunun da ötesinde, serbest çalışan çevirmenlerin usule uygun çalışıp çalışmadığı da genellikle denetlenmemiş oluyor (Kurt, 2012). Mesleki açıdan çevirmenliğin güçlenebilmesi için bu “serbest olarak da yapılabilen geçici bir iş” algısının değişmesi gerekmektedir.

Çevirmen haklarını koruyan uluslararası ve yerel kuruluşlar hangileridir ve bu kuruluşların çalışmaları nelerdir?

Çevirmen haklarını koruyan kuruluşlar denilince elbette öncelikle çevirmen örgütlenmeleri akla gelir. Ülkemizde çeşitli alanlarda faaliyetler yürüten çevirmen örgütlerine yukarıda değinmiştik. Örgüt sözcüğünü dernek, birlik, federasyon, topluluk gibi çeşitli isimlerle oluşturulan kurumları içine alan bir üst isim olarak kullanıyoruz. Her ne kadar bu örgütlenmelerin hepsi de çevirmenleri ve çevirmenliği daha iyi koşullara taşımak maksadıyla çeşitli alanlarda faaliyetler yürütüyor olsa da, çevirmen haklarının yasal olarak korunabilmesi için, ilgili kurumun, belirli yasal düzenlemeler kapsamında kurulmuş olması gerekmektedir. Örneğin, ülkemizdeki 27 meslek birliğinden birisi olan ÇEVBİR bu bağlamda ülkemizdeki diğer çevirmen örgütlerinden ayrılmaktadır ve birliğe üye olan eser sahiplerinin haklarının takibini (üyelerinin devrettikleri haklar çerçevesinde) yapmak yetkisine sahiptir. ÇEVBİR’in önemli çalışmalarından biri çevirmen-işveren ilişkisinin düzenlenmesi için hazırladıkları Tipsözleşmedir. Öte yandan, TKTD de konferans tercümanlarının iş sözleşmelerinde kullanması amacıyla Uluslararası Konferans Tercümanları Derneği’nin belge ve uygulamalarını temel alarak TKTD Genel Çalışma Koşulları ve Sorumlulukları Belgesini hazırlamıştır. Özellikle TÜÇED’in bir meslek odası kurulması, çevirmenlik yasası çıkartılması ve çeviri evraklardan noter tasdikinin kaldırılmasına yönelik önemli girişimleri olmuştur.

Ülkemiz dışından örneklere bakacak olursak, Almanya’da Federal Kayıtlı Yazılı ve Sözlü Çevirmenler Federasyonu (BDÜ) farklı eyaletlerde eyalet meclisleri tarafından tanınan dernekleri bünyesinde toplayan bir çatı kuruluştur. Almanya’da çevirmenlik mesleği ile ilgili sınav düzenlenmesi, kanun çıkarılması vb. süreçler yasal düzenlemeler yoluyla yürütülmektedir (T.C. Başbakanlık İdareyi Geliştirme Başkalığı Araştırma Raporu, 2015). Fransa’da yer alan Uluslararası Çevirmenler Federasyonu (FIT) dünyanın farklı ülkelerinden çevirmen örgütlerini birleştiren bir organizasyondur. Öte yandan, Amerika’da Amerikan Çevirmenler Derneği (ATA), İngiltere’de İmtiyazlı Dilbilimciler Enstitüsü (CIOL), Kanada’da Kanada Çevirmenler, Terminoloji Uzmanları ve Tercümanlar Konseyi (CTTIC), Avustralya’da Mütercimler ve Tercümanlar Ulusal Akreditasyon Kurumu (NAATI)  önde gelen uluslararası çevirmen örgütleridir. Bu örgütler çevirmenleri bir açtı altında toplamak, onların sorunlarına çözüm aramak ve mesleki gelişimlerine destek olmak amacıyla düzenli olarak organizasyonlar düzenlemekte ve yayınlar yapmaktadır. Dünyanın önde gelen çevirmen sertifikasyon sınavları yine bu örgütler tarafından gerçekleştirilmektedir (Uysal, 2017).

Röportajda ismi geçen kaynaklar:

  • Kurt, Mehmet. (9 Haziran 2012). Çeviri ve Çevirmenlik Mesleğinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunundaki Yeri. Avrupa Birliği Bakanlığı Çeviri Platformu, İstanbul, 47-59.
  • Pym, Anthony, Grin, François, Sfreddo, Claudio, Chan, Andy Lung. 2012. The Status of the Translation Profession in the European Union, Studies on Translation and Multilingualism, Final Report. Brüksel: The European Commission’s Directorate- General for Translation.
  • T.C. Başbakanlık İdareyi Geliştirme Başkanlığı. (2015). Türkiye’de Çevirmenlik Mesleği Araştırma Raporu, Güncellenmiş 2. Versiyon. Ankara.
  • Uysal, Nazan Müge. (2017). Çevirmenlikte Meslekleşme ve Çevirmen Sertifikasyonu. (1. Baskı) Ankara: Gece Kitaplığı.
  • Yılmaz-Gümüş, Volga. (2018). Solidity and Professionalization of Translation: Turkey as a Case in Point. Hermes-Journal of Language and Communication in Business 58 (Aralık 2018): 44-60.
Tags: