Word ile çeviri yapıp internet sözlüğü kullananlara sesleniyorum! Ben daktilo ile çeviri yapıyorum ve basılı sözlüklere güvenirim. Mesela Almanca-Türkçe Steuerwald sözlüğünü tek geçerim. Yalnız bazı kendini bilmezler Word ile çeviri yapıp sektörü tembelleştiriyorlar. Bir de satır hesabı dururken karakter sayısı da neymiş? Daktilodan çıkan o kağıt kokusunu almadan çeviri yapana çevirmen mi denir? Bir de diyorlar ki teknolojiye ayak uydurmak lazım. Tembelleştiğinizin farkında bile değilsiniz. Müşterilerim de gelmişler bana 2 karakter fazla para almışsın diyor. Kardeşim satır o satır! Bu gidişle hakiki çevirmen kalmaz piyasada. 😁
(bkz. Cat kullanımına tepkiler)

Yukarıdaki yazımı sosyal medyada bir tepki paylaşımı olarak hazırlamıştım. Biraz yüzünüz gülümsediyse konuya geçelim. Bu deneme yazımda piyasada iletişime geçtiğim çevirmenlerin ve büroların günümüz teknolojik gelişmelere ne kadar ayak uydurabildiği ile ilgili gözlemlerimi aktaracağım. Öncelikle, çeviri piyasasında kullanılan yazılımlara değinirken sadece bilgisayar destekli çeviri (BDÇ) yazılımlarından bahsetmeyeceğimi belirteyim. ISO EN 17100 standart metninde Ek E’de Çeviri Teknolojileri başlığı altında belirtilen yazılım grupları aşağıdaki şekildedir:

Çeviri teknolojileri; insan çevirmenler, düzeltmenler, denetmenler ve diğerleri tarafından işlerini kolaylaştırmak amacıyla kullanılan bir dizi araçtır.

Çeviri teknolojileri aşağıdakileri içerebilir:

a) içerik yönetim sistemleri (İYS),

b) yazarlık sistemleri,

c) masaüstü yayıncılık,

d) sözcük işlem yazılımları,

e) çeviri yönetim sistemleri (ÇYS),

f) çeviri belleği (ÇB) araçları ve bilgisayar destekli çeviri (BDÇ),

g) kalite güvence araçları,

h) düzeltme araçları,

i) yerelleştirme araçları,

j) bilgisayar çevirisi (BÇ),

k) terminoloji yönetim sistemleri,

l) proje yönetim yazılımları,

m) sesi yazıya çevirme yazılımları.

Çeviri teknolojileri ayrıca diğer mevcut ve gelecekteki çeviri teknolojilerini de içerebilir.

EN ISO 17100 Ek E

Ayrıca sözlü çeviri için kullanılan sistemleri de çeviri teknolojileri arasına alabiliriz. TS 13562, EN ISO 4043, EN ISO 20109 gibi sözlü çeviri teknolojileriyle alakalı birçok standard bulunmakta ve buna uygun ekipmanların kalite şartlarını belirlemektedir. Son zamanlarda, Türkiye’de sözlü çeviri sırasında da birçok örneği bulunan telekonferans sistemleri, Click-to-Call sistemi ve mobil uygulamalar alt yapısıyla birleşerek özel sabit donanımlara gerek kalmadan sözlü çeviri yapmayı sağlayan sistemler de çeviri piyasalarında yerini almaya başlamıştır. Google Pixel Buds çeviri kulaklığı veya Skype Çeviri Aracı gibi makine çevirisiyle sözlü çeviriyi birleştiren sistemler bulmak da mümkündür. Makine çevirisi boyutu ve bu tarz teknolojik gelişmeler apayrı bir konu olduğu için burada sadece çevirmenlerin iş teslim süreçlerinde kullandığı yardımcı araçlar ve getirdiği yeni rollere değineceğim.

Öncelikle ülkemizde çevirmenlerin kullanmakta ısrar ettiği yazılım olan MS Word ile başlayalım. OpenOffice, LibreOffice gibi Linux ve IOS işletim sistemlerinde kullanılan metin işlemci türevleri olsa da en çok kullanılanı MS Office yazılımlarıdır. Peki sizce bu yazılımları kullanabilmek sadece görüntüde düzgün görünen metni teslim etmekten ibaret midir? Etkin olarak Word kullanan biri olarak çevremde hala bunun üzerinden sorun yaşayan birçok kişiye rastlamaktayım. Hatta sık sık bu konuda destek almak için bana ulaşanlar da olmaktadır. Artık o kadar çok özelliğe sahip bir yazılım ki yeri geldiğinde saatlerinizi harcadığınız sorunları çözmek gerçekten kolay bir hale geliyor. Office 2010 sürümüne kadar karmaşık özellikleri yokken günümüzde artık birçok içeriği otomatik oluşturabilen sistemler haline geldiğini söylemek yanlış olmaz. Word’u bütün özellikleriyle etkin kullandığım zamanlarda çeviriden en az %2-3 civarında emek ve vakit kazandığım bile olmaktadır. En basitinden çeviri hizmeti isteyen bir müşteri otomatik içindekiler tablosu olan, bütün stillendirmeleri ayarladığı, başlıklandırmaları yaptığı bir Word dosyasının çevirisini aldığı zaman kalite olarak sadece metne bakmaz, arka planda hazırladığı özelliklerin de aynı olmasını ister. Peki çevirmen olarak buna ne kadar dikkat ediyoruz? Bir otomatik içindekiler tablosu Word başlıklarına bağlı bir kodlamadır aslında. Eğer silip çevirisini yazarak ilerliyorsanız o başlıkları silerken stil bağlantısını koparabilirsiniz. Üstelik o içindekiler tablosunu tek tek çevirmeye çalışıyorsanız gereksiz bir emek harcıyorsunuz demektir. Çeviri bittikten sonra içindekiler tablosunu tek tıkla değiştirebilirsiniz. Bunun gibi birçok örnek mevcut. Sadece Word içinde bile çevremdekilerin dikkat etmediğini fark ettiğim metin dışı birçok kalite unsuruna denk geldim. Yani artık kalite sadece çeviri içeriğiyle anlşılabilen bir ölçüt değil. Üstelik günümüzde Word üzerinden çeviri yapılmasının artık piyasanın küçük bir kısmı haline gelmeye başladığına inanıyorum.

2010 yılından sonra Web 3.0 ile bilgi odaklı, etkileşimli internet döneminin hayatımıza girmesiyle birlikte sanal alemde birçok iş alanı da ortaya çıkmaya başladı. Çeviri piyasasında hizmet talepleri ağırlıklı olarak Word üzerinden gelirken bulut alt yapısıyla birlikte çalışan ekiplerin aynı fiziksel ortamda bulunmak zorunda kalmaması, kelime işleme özelliği olan birçok farklı yazılımın Web 3.0 döneminde yaygınlaşması da yazılım sistemlerinin gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Bunun, çevirmenleri etkileyen kısmı ise kelime işleme özelliği bulunan yazılımların sayısının birden artması oldu, diyebilirim. Sadece metin odaklı düşündüğünüzde bile içinde metin barındırabilen en az 70 dosya formatı bulabilirsiniz.

Bir BDÇ aracının desteklediği dosya formatları

Durum bu olunca çeviri sürecinde kalite unsurları arasında artık metin dışı unsurlar da yer almaya başladı. Çevirmenin sadece metin incelemesi dışında birçok platform üzerinde farklı yazılımları kullanabilmesi, bu yazılımlar üzerinde metinlerin nasıl yer alması gerektiğine dair genel kültürünü geliştirmesi artık zorunlu denebilecek kadar önemli bir yere gelmektedir. İletişimin ve hizmete erişimin bu kadar kolaylaşması bir yandan çevirmenin işini de kolaylaştırırken diğer yandan piyasaya yeni rolleri de getirmesi kaçınılmaz bir hal almıştır. Normal bir çevirmenin bütün dosya formatlarını çalıştırabileceği bütün yazılımları etkin olarak kullanabilmesi çok zor olduğu için BDÇ araçları burada imdadımıza yetişmiştir ancak bu sadece metin içi kaliteye yönelik bir çözümdür. Karşılıklı iletişim kurulabilen platformların da artmasıyla çeviri hizmet taleplerinin ne koşullarda geldiği bile çeviri hizmet sağlayıcılarının düşünmesi gereken unsurlar arasına girmiştir. Aynı zamanda veri gizliliği, bilişim güvenliği konusuna verilen önem de artınca kalite sürecini geliştirmek isteyenlerin birim maliyetlerini de artırmaya başlamıştır. Bu gelişmeler de çeviri şirketlerinin eskisi gibi komisyoncu rolünün yerine gerçekten kalite süreçlerinin yürütüldüğü bir role girmesini de sağlamaktadır. Klasik düzen çeviri işletmelerinin yerini yavaş yavaş çeviri projesi yönetiminde kalite süreçlerini oturtmuş işletmeler almaya başlamıştır. Uluslarası çeviri piyasasında BDÇ dışında çeviri projesi yönetim sistemleri de kendi pazarını oluşturabilecek kadar bir kullanıcı kitlesine erişmiştir. Bu da çeviri piyasasındaki değişimlerin teknolojiden ayrı proje ve planlamaya yönelik farklı bir boyutta da incelenmesi gerektiğini göstermektedir. Türkiye çeviri piyasasının artık kaliteli çeviri/metin üreticisi açığını kapattığını düşünsem de kalite takibi, standartlaştırma çalışmaları için ekiplerin kurulması, denetlemeye yönelik pazar araştırmacılığı veya proje yöneticiliği yapma konularında hala çok fazla eksiğinin olduğunu söyleyebilirim. Yani çeviri ücretlerinin düşmesinin bir sebebi de artık çeviri piyasasına katma değer hizmetler üretmediğimiz için olduğunu içtenlikle söyleyebilirim. Çeviri bir üretim süreci olarak tanımlansa bile çevirmenlik bir meslek olarak artık katma değer hizmetlere ihtiyacı olan bir sektör durumuna gelmiştir. Üstelik ülkemizdeki çeviri piyasasındaki merkezileşme sorunları ve piyasa altyapısının yeni gelişmeleri karşılayabilecek yasal düzenlemelerinin olmaması da bu açığın gün geçtikçe büyümesine neden olmaktadır.

Makine çevirisinin gelişimi konusu ise ayrı bir alan olsa da burada biraz TAUS‘tan (Translation Automation User Society) bahsetmeden de geçmeyeyim. 1950’lerden başlayarak makine çevirisi çalışmaları günümüze kadar gelmiştir ve günümüz teknolojisi sayesinde eskiye oranla daha da hız kazanmıştır. 2004 yılında kurulan bu topluluk da bu çalışmaları daha da geliştirmeye çalışmaktadır. Amaçları sadece makine çevirisi değil, çeviri kalitesi denetimini de yapabilmektir. Makine çevirisi düzeltmesi (MT post-editing) kavramının yaygınlaşmasında rolü büyüktür. Şu anda ülkemizde makine çevirisine karşı bir duruş sergilense de post-editör kavramı çeviri sektöründe yeni roller arasında yerini almıştır. Hatta ISO 18587 Makine Çevirisinin Düzenlenmesi Standardı ve TAUS’un yayımladığı MT Post-editing Guidelines da bu konunun boyutu konusunda fikir vermektedir. Tabii dilde makineleşmeyi biz çevirmenleri ortadan kaldırmaya çalıştıkları için yaptıklarını düşünmeyin. Aksine dilde makineleşmenin amacı doğal dil işleme sektörünün gelişmesini sağlamak içindir. Yani makine çevirisi sistemlerine karşı çalışmalar yürütürken aynı anda sesli komutlarla akıllı cihazlarınızı yönetmeye çalışıyorsanız yaptığınız çalışmaların bir yere varmadığını buradan duyurmak isterim. Yine de böyle örnekleri araştırıp gördükçe de teknolojinin çevirmenlerin işini alamayacağına, sadece rollerin değişeceğine ama insan ihtiyacının her zaman olacağına inancım artmaktadır.

Aslında yerelleştirme şirketlerine yazıda daha çok yer vermem lazımdı. Çünkü bu yeni rollerin profesyonel anlamda ülkemizde yaygınlaşması, benim gözlemlerime göre, yerelleştirme çalışmalarının artmasıyla başladı. Ülkemizde marka ithalatının artmasıyla ululararasılaştırma (internationalisation) çalışmalarının yerelleştirme kısmı da piyasamızda yerini almaya başladı. Hatta çalışması devam eden MYK Çevirmen Yeterlilikleri’nde “Yerelleştirme Çevirmeni” adıyla yeni bir çevirmen rolü de tanımlanmaktadır. MYK denetiminde çalışan Çeviri Eşgüdüm Grubu‘nun standart yeterliliği çalışmalarında ayrıca Özel Alan Çevirmeni, Toplum Çevirmeni, Konferans Çevirmeni ve İrtibat Çevirmeni olarak ayrıca çevirmen rolleri de tanımlanmıştır. Diğer konular dışında yukarıda da değindiğim çeviri hizmet talepleri de değiştiği için piyasada DTP Uzmanı olarak bilinen kişiler çeviri aşaması öncesi metin mizanpajı yaparak bu süreçten para kazanabilmektedir. Web sitesi düzenlemesi yapabilen, photoshop yazılımlarını kullanabilen, masaüstü yayıncılık tecrübesi bulunan kişiler de yerelleştirme ve çeviri sektöründen payını almaktadır. Üstelik bu saydığım hizmetleri ek olarak verebilen çevirmenler el üstünde tutulmaktadır.

Bu saydıklarımın yanında terminoloji sistemleri, çeviri belleği düzenleyici yazılımlar ve QA araçlarının da getirdiği yeni roller bulunmaktadır. Ülkemizde ise BDÇ araçlarının yeteri kadar yaygın olmaması bu yeni rollerin de piyasada gerekli ilgiyi görememesinde önemli bir yeri vardır. Yine de teknolojinin her alanda etkisini göstermesinin çevirmenlik mesleğinde de etkileri olmayacağını, ülkemizdeki çeviri piyasasında değişikliklere götürmeyeceğini düşünmek çok da gerçekçi sayılmaz. Çeviri piyasası paydaşlarının bu sektörde devam edebilmesi için de bu yeni gelişmelerin, yeni rollerin takibini iyi yapabilmesi gerekmektedir. Burada sorumluluğu sadece akademik çevreye yıkmaksa haksızlık olur. Bu değişim sürecinde ilerleyebilmek, gelişebilmek meslekleşme yolunda hepimizin sorumluluğudur. Buraya ekleyebileceğim birçok örnek bulunabilir. Artık onları da diğer yazılarıma saklayayım. Konu çok geniş ve içine girdikçe aslında çeviri piyasamızın düşündüğünüzden daha geniş bir alanda işlediğini görebilirsiniz. Belki iyi bir meslek erbabı olursanız mesleğinizin geliştiğini de görebilirsiniz. 

Tags: